Söz, belirleyicidir. “Belirlenmemiş olan”a bir Şekil verir.
Her varlık, Varlık’ta “Söz sahibi”dir. Her varlık kendi varoluş biçimi ile, bir Söz söyler.
“Yükselme” arzusu, içten içe beşerin “tanrılaşma” isteğinin (bilinçsiz) bir yansımasından ibarettir.
Akıl, Yaradılış’ı ancak bir süreç olarak algılayabilir. Keza Akıl da Zaman’a tâbidir.
İnsan’ın güzelliği sezmesi için, İnsan olması yeterli (ve gerekli) bir şarttır.
İrade melekemiz ile, bu kendi kendimize şekil verme işi için; Kitap, “değişmez” ve “sarsılmaz” oluşu ile İnsanlığımız Kalesi gibidir.
Her Sembol, Zaman’ın Seyr’i ile meydana gelir. Her Harf, Nokta’nın Zaman ile Seyretmesi sonucu oluşur, yani yaratılır. Bu bir hakikattir ki, hiçbir Sembol veya Harf için istisnâsı yoktur.
Karmaşa, ancak karmaşayı doğurur. Karmaşa’yı, Kaos’u “çözen” ise ancak sadeliğe, Bir’liğe olan yöneliştir. Bunu İnsan-Eşya ilişkisi üzerinden açıklamak istiyoruz.
Zamanın Akışı, saymaya olanak verir ve diyebiliriz ki Zaman’ın anlaşılması yaratım sürecinin anlaşılmasıdır.
Varlığın bu sayımı ki, Varsayım’ları oluşturur/oluşa getirir. Bu bağlamda Varsayımlar, neleri saydığımız ve nelere saygı gösterdiğimiz ile ilgilidir.