Bağlam, Dil’de oluşturulur. “İnsan” için, içinde bulunduğu bağlam, Yaşam’dır. O zaman şunu deriz; İnsan, Kelime’lerin anlamını ancak yaşayarak öğrenir, başka seçeneği yoktur.
Bir de bağlamda-bağlanan bir Kişi’yi düşünelim. Bu biçimde Bağlam’ı aşamayan bir Kişi, bu açıdan edilgen-pasif bir varoluş sergiler. Yani; önceden oluşturulmuş bağlam tarafından kontrol edildiği ve ona etki edemeyen bir hâl içerisindedir.
Bağlam nedir? “Kavramların bağ’lanarak yer edindiği ve etkin hâle geldiği Yapı veya Mimari”dir, yani bu şekilde tanımlanabilir. Tanımlar önemlidir ve bir şeyi tanımamızı veya tanıdığımız bir şeyi hatırlamamızı/anımsamamızı sağlar...
Ağ Yapısı belirli “dayanak”lara dayanır, bunların arasında kurulur. Esasen; bu daha Genel olana dayanarak, daha Özel bir desen çizmek/örmek anlamına gelir.
Mânâ Âlemi için düşündüğümüzde, burada bir Görü’yü anlama dileğimiz de esasen ona etki eden (hâkim olan) mânevî ilkeleri anlama dileği ile aynı şeydir. Demek ki, âlemler farklı/çeşitli de olsa, İnsan fıtratının (zâtî) anlama/okuma dileği aynıdır.
Sembolleri anlamak için Akıl tek başına yeterli değildir, Sezgi gereklidir. Keza; beşeriyyetin bize aktardığı bilgi, pek çok kez ya eksik ya da hatalıdır. (Sezgi, öncelikle bu hatayı sezer.) Bu sebepten, “beşer sözü olmayan” bir Kelâm’a ihtiyaç duyarız.
Âlem İnsan’da, İnsan Âlem’de sırlıdır. “Saklı” demek istemedim, keza gayet aşikârdır. Bir Sebep olmasa idi, Allah halk etmezdi. “Şüphesiz, O sebepsiz yere yaratmamıştır” ve “O, bu gibi nitelemelerden Münezzeh’tir”.
Kur’an, “sizi tanışasınız diye kavimler olarak halk ettik” der. Demek ki, her kavmin, diğer dünya toplumlarını/medeniyetlerini tanımak gibi bir sorumluluğu da bulunur.