İlke’nin tezâhürleri çeşitlilik gösterir. Bir ağaç ötekine benzese de, asla onun aynısı değildir.
Materia, yani Varlık’ın Nicelik yönü, Pasif İlke’dir. Logos, yani Varlık’ın Nitelik yönü, Aktif İlke’dir. Logos Materia’ya, Nitelik Nicelik’e, Şekil verir. Dolayısıyla, Şekil var ise esası Nitelik’tir, Logos’tur. Prima Materia içinse, Şekil’den söz edilemez. Söz edilse idi, Logos söz konusu olurdu.
Şekil, bir Hareket Örüntüsü’dür. Hareket olmasa, Şekil tezâhür edemezdi. Mutlak Varlık, Logos’tan Materia’ya “verdiği” ile Hareket’i meydana getirir. Zaman ile, Nitelik’ler Nicelik’ler üzerinden görünebilir hâle gelir.
Bu tecellide “kesinti” olmaz. Bir Aşama, diğerinden “koparılamaz”. Varlık’ın Birlik’inde, Mutlak anlamda bir “kopukluk” bulunmaz. “Kopuluk” gören, “izâfî” olanı görür, Asıl olanı değil. İstatistik’te ise, Ayrıştırma ve Kontrol esasları üzerinden iş yapıldığı için, birimler arası “kopukluk” ve “bağımsızlık” varsayılır.
Buradan İstatistik’teki fonksiyonlara geçelim. İstatistikçi, çeşitliliği “indirgeyerek” ve “kırparak”, bu fonksiyonlara oturtmaya çalışır. Fonksiyon’u ise, bir Şekil, bir Hareket Örüntüsü olarak da düşünebiliriz. Çeşitliliği, sabit bir fonksiyona indirgeyen İstatistikçi, aslında onu “hapseder”. Fabrika’lar, “hapsederek kontrol etmek” ve “kontrol ederek Şekil vermek” esasları üzerinden çalışır. İşçi de bu esaslara uydurulur.
Sabit Fonksiyon’un, bir Hareket Örüntüsü olarak, “çeşitliliğe” olan “benzerliğini” tespit eden Mühendis, bu Fonksiyon’u “tahmin amaçlı alan hesapları”nda kullanır.
“İki şeyin birbirine neden benzediği”nin Metafizik temellerin hakkında, belki de hiçbir fikri bulunmayan İstatistikçi, bu Fonksiyon’lar üzerinden “bilgi üretebileceğini” ve “hipotez kanıtlayabileceğini” zanneder. Oysa, Nicelik ölçümleri, kendi kendisi aşamaz, Nitelik düzeyine ulaşamaz. İstatistiksel Kontrol metodları, bahsettiğimiz “hapsederek kontrol etmek” ve “kontrol ederek Şekil vermek” esaslarına dayandığı için, “sözde bilgi üretimi” için İstatistikçi de aynı esaslara dayanır.
Hangi esaslara göre Faaliyet sergilediğini bilmediği için, ve Epistemoloji ve Ontoloji cahili olduğu için, “neyi hapsetmeye” ve “neye (kontrol ederek) Şekil vermeye” hakkı olup olmadığını düşünmez. Misal; fareyi kutuya hapsedip, kutunun içinde zehirler. Bu sürecin, İstatistiğini çıkartarak, “bilgi elde edebileceğini” zanneder. Fakat gerçekte, bu Faaliyet’in esasları gereği, vereceği Şekil belirlidir. Demek ki, bilmesine rağmen zulmeder; ve bunu seyreder. Buna genel anlamı ile İşkence deriz. Materyalist bilim anlayışı, İşkence’yi normalleştirmeye çalışır.
Örneğimiz hakkında biraz daha detay verelim. İstatistikçi, sürecin, yani farenin “hayatta kalma”sının, Eksponansiyel Dağılım üzerinden, “ortalama süresini” ölçer. Bu biçimde, “hipotez kanıtladığını” zanneder. Esasen, Eksponansiyel Dağılım’da kullanılan Euler Sayısı’nın, İlhâmî Köken’lerini bilse idi, bu “sözde deney”e ihtiyacı kalmayacaktı. İlke’yi bilse idi, tezâhürü gereksiz yere ölçmesine de gerek kalmayacaktı. (Gelin görün ki, İstatistik literatürü bu gereksiz ve yanıltıcı ölçümler ile doludur.) Fakat o, Matematik’in Asl’ına ulaşamadığı gibi, hem kendi idrâkinin tekamülündeki yolu tıkar, hem de bu süreçte pek çok zarar ziyana sebep olur.
Epistemolojik Sınır’larından taşan İstatistikçi, Kibr’i ile kendisini dünyadan “ayrıştırmaya” ve “özelleştirmeye” çalışır. Kibir, Ayrıştırma ve Kontrol esası üzerinden iş yürütenin “uyuşturucusu”dur. Başka türlü Benlik’ini haklı çıkarıp, psikolojik bütünlük algısını koruyamaz. “Bütünlük algısı” diyoruz, zira psikolojik bütünlüğünü zaten yitirmiştir. Dış’sal etkiye, yani kendisine verilen komutların etkisine tâbî hâldedir. Değilse haddini aşmaz, Fıtrat’ı bozmazdı.
25.03.2024