Ben, çaresizliğimi anlatamıyorum, ve insanlar bunu tembellik olarak algılıyorlar. Kendimi pazarlamayı beceremiyorum, bu yüzden değer atfetmiyorlar. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum, bu yüzden çekingen zannediyorlar. Suskunluğun sebebi, “hiç” demiyorum ama, “her zaman” susan kişi değildir.
Ne söyleyeceğini düşünmek, insanı ne kadar yoruyor. Doğru söylediğimde, gönlümce konuştuğumda, sözüme yalan denilecekse, neden konuşayım? Fakat bizler, birbirimizi sürekli hapsediyoruz: Tanışıklığın alışkanlığına, kültürün normlarına. Dinlemiyoruz.
Doğan Cüceloğlu, “Güvenin olmadığı yerde yaşam olmaz.” diyor. Ancak birbirlerine alan açan, özgür insanlar, birbirlerine güvenebilir. Oysa biz heva ve hevesimiz ile, önce kendimizi sonra başkalarını kısıtlıyoruz. Belki de, güvenimizi, güvenebileceğimize olan inancımızı yitirmekle yüz yüzeyiz.
Her türlü, Hakk’ın hükmünü değiştiremeyiz. Fakat, inanırsak iyileşebileceğiz. İnanırsak, bir Hikâye’miz olacak; yol yürüyeceğiz. Belki yolda düşeceğiz, belki öleceğiz. Elbet düşeceğiz ve elbet öleceğiz. Fakat ölmediğimiz ve inandığımız müddetçe, kalkabileceğiz. Öldüğümüzde, en sevdiğimize anlatacak bir Hikâye’miz olacak.
24.03.2024