Felsefenin Ağacı

Bu bölge, olağanüstü güzelliğinden olsa gerek, kırlarda yaşadıkları inanılan Nymphe'lere ve nehir tanrısı Akheloos'a adanmış bir kutsal mekandır.

Platon’un Phaidros’unda, Sokrates Phaidros ile bir ağacın altında sohbet eder. Bu ağacın yanından suyu tertemiz, serin bir dere akar. Çimenler gürdür, ağırlıklarından ötürü boyunları bükülmüş ve uzanmak için yumuşak bir yatak oluşturmuşlardır.

Bu bölge, olağanüstü güzelliğinden olsa gerek, kırlarda yaşadıkları inanılan Nymphe’lere ve nehir tanrısı Akheloos’a adanmış bir kutsal mekandır.

SOKRATES – Hera adında, dinlenmek için güzel bir yer. Çınar yüksek ve dalları geniş bir alana yayılıyor, salkım söğüdün yüksekliğiyle gölgesi çok güzel ve çiçek açmış hâliyle çevresine nefis kokular yayıyor. Islak ayaklarımdan anladığım kadarıyla çınarın altından akan şirin pınarın suyu çok soğuk. Etraftaki genç kız heykelciklerine ve heykellere bakılırsa burası Nymphelere ve Akheloos’a adanmış kutsal bir mekan olmalı. Dahasını istersen, hoş ve iç açıcı esinti tatlı yazlık ezgilerle cırcır böceklerinin korosuna eşlik ediyor. Ama her şeyden en sevimlisi, hafif bir eğimde yayılan şu gür çim. Toprağa uzandığımızda bizi dinlendiren bir yastık olacak. Demek ki sevgili Phaidros, bana iyi rehberlik etmişsin.

Sokrates bunları söyledikten sonra, oturduğum kafeden kalkıp bir ağacın altında oturmak için bir istek doğdu içimde. Sokrates’i, Sokrates gibi olmadan nasıl anlayabilirdim ki?

YTÜ’nün Davutpaşa kampüsündeki Orta Bahçe’ye çıktım ve altına oturacağım ağacı aramaya başladım. Bahçede ise bir sürü ağaç vardı. 

Peki ben hangisinin altına oturacağım?

Bu tip “basit” seçimler pek çok kişiye önemsiz gibi görünür. Hangi kahveyi seçtiğiniz, hangi ağacı seçtiğiniz, marketten elma mı armut mu aldığınız… Oysa ben her seçimin bir değeri olduğuna inanıyorum. Çünkü ben o şeyi seçtiğimde, o şey artık benim olur. Onunla bağlantı kurmuş olurum. Gelip geçici bir şey olsa bile. (Zaten öyle olmayan bir şey var mıdır ki?)

“Peki bir şeyi nasıl seçeriz?”

Belki daha doğru bir soru; “Bir şeyi NEDEN seçeriz?”, olacaktır.

Bir şeyi seçtiğimizde, o şeyin “uygun” olduğunu hissederiz. Her his veya düşünce, kendi benliğimize göre şekillenir. Yani o seçtiğimiz şey, “kendi benliğimiz”e uygun olduğu için, onu seçmişizdir.

Bahçe’yi dolaştım ve “en güzel” ağacı bulmaya çalıştım.

Kimisi daha büyük, kimisi daha küçük; kiminin yaprakları daha seyer, kiminin daha sık; kimisi iğne yapraklı, kimisi geniş yapraklı…

Bahçe’yi yavaş yavaş gezerken, bir yandan da “En güzeli hangisi acaba?” diye düşündüm. Bir ağacı ne güzel yapar? Ya da bir ağaca ötekinden daha güzel diyebilir miyiz?

Bir süre sonra her birinin ayrı ayrı, kendi güzelliklerinin olduğu kanaatine vardım. Çünkü her birini oluşturan kurallar aynı idi. Ağacın türüne göre özellikleri değişse de, değişen özellikler de aynı yasalara/düzene tâbi idi.

Her ağaçta ortak bir güzellik görüyorsam, o zaman güzellik “o ağaca” ait değildir. Ağacı ağaç yapan belli yasalar, bir düzen mevcuttur. Demek ki asıl güzel olan, ağacı ağaç yapan yasalar ve onların âhengidir.

Buradan şu sonuca vardım: Bu ağaçların hiçbiri Mükemmel Ağaç değildir. Çünkü hepsi çevresel koşullara bağlıdır, bağımlıdır. Işığın geliş açısına göre dalları budaklanır ve insanlar onları nereye diktiyse ışığın geliş açısı ona göre olur.

Anlayacağınız Benim Ağacım bunların hem hepsinde idi, hem de hiçbirinde idi. Hepsindeydi, çünkü tüm ağaçlar O’na benziyordu; hiçbirindeydi, çünkü hiçbir ağaç onun kadar mükemmel değildi.

Benim Ağacım

Gelgelelim benim seçip de altına oturduğum ağaca.Her seçimimiz bizi anlattığına göre, seçtiğim ağaç da (eğer yeterince özenli bir biçimde seçtiysem) beni anlatacaktır. O yüzden ona Benim Ağacım, diyorum.

Seçtiğim ağaç, seçebilecekleri arasında en büyüklerden biri idi. Dalları geniş bir alana yayılmıştı, dolayısıyla kökleri için de aynını düşünüyorum.

Konumu oldukça ilginçti. Merkezi diyebileceğimiz bir konumda idi. Fakat insanların çoğu ötede bahçenin daha uç kısımlarında yer aldığı için etrafı pek kalabalık değildi.

Konumu ile muhtemelen en çok hoşuma giden, bahçedeki neredeyse herkesi görebiliyor olmamdı. Kendimi bildim bileli, çocukluğumdan beri insanları gözlemlemeyi severim. Onlar fark etmese de; mutlulukları beni sevindirir, üzüntüleri üzer, cehaletleri beni sinirlendirir, akıllı davranışlarını ise takdir ederim.

Ağacımı aradım

Ağacımı buldum

Altına oturdum

Ve başladım izlemeye

Kendimi

Ve kendim gibileri

Hakk’a yakın

Halk’tan uzak

Kıçım biraz üşüyor

Ama gönlüm ferah

Oturduğum yer, her kafasını çevirenin görebileceği bir konumdaydı. Zaten benim onları görebilmem demek, onların da beni görebilmeleri demek; değil mi?

İşe bakın ki, bu güzel ağaca ne bakan vardı ne de O’nu arayan. Zaten hepsi daha önemli işlerle meşguldü.

En güzel ağacı, en güzel çiçeği, en güzel bulutu; en güzel olanı, Güzel’i aramak için; maalesef herkes çok “meşgul”dü.

Eğer en güzel ağacı, Benim Ağacım’ı ararken beni görenler bana tuhaf veya deli diyecekse; varsın desinler. Çünkü deliliğin(!) böylesi, onların akıllılığından yeğdir.

Merkezdeki ağacın altında, Oku’yanlara selam olsun…

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir