Gördüğümüzü Neden Görüyoruz?

Her mesleğin kendisine özgü belirli arketipsel ihtiyaçları bulunur. Mesleğin Hikâye’si, Arketipsel unsurlar üzerinden öğrenciye anlatılabilirse, öğrencinin zihninde kavram ve konseptler çok daha “yerli yerine” oturacaktır.

Akademik Faaliyet Esasları’nda, Akademi’de problemlerin nasıl yazıldığından, yani Analitik Adımlama için yazıl yol haritaları oluşturulduğundan bahsetmiştik. Burada, yazının ruhu diyebileceğimiz bir şey vardır. Bunun akışı, belirli formların oluşması yol açar ve Öğrenci bu formların, yazım sürecinde yeniden oluşmasını sağlar.

Bilinç’imizde Ruh’un akışı belirli bir yol izlediğinde, artık buna karşılık gelen bir formdan söz edebilir hâle geliriz. Ve ancak bu “form”un, bütüncül bir şekilde anlaşılması ile ne yaptığımızı anlar hâle geliriz. Dolayısıyla, Akl’ımız için sağlıklı olan, önce bu formun, bu şablonun bilgisinin verilmesidir. Keza, zaten doğal akletme sürecinde bu hep böyledir: İlham’dan Metod türetilir.

Arketipler Kuramı üzerinden söyleyecek olursak: Hayatta karşımıza çıkan belirli arketipsel durumlar söz konusudur. (Kişisel konumumdan, yani Mühendislik öğrencisi olmamdan, ötürü konuyu bu bağlamda ele alıyorum.) İdeal olan, Soru Formları’nın işte bu arketipsel durumlara göre hazırlanmasıdır. Bir Arketip, yaşamımızın belirli dönemlerinde ortaya çıkan, bir ilksel imgedir. Buna “Arketip’lerin Hikâye’de açığa çıkışı (tezâhürü)” da diyebiliriz.

Doğrusu, gerçekten de bu meslekî yaşantı ve buna karşılık gelen Hikâye için de geçerlidir. Hatta diyebiliriz ki, her mesleğin kendisine özgü belirli arketipsel ihtiyaçları bulunur. Mesleğin Hikâye’si, Arketipsel unsurlar üzerinden öğrenciye anlatılabilirse, öğrencinin zihninde kavram ve konseptler çok daha “yerli yerine” oturacaktır. Tabii, bunun için önce Anlatıcı’nın bu bütünlüğü yakalamış olması gerekir! Değilse Öğrenci şu soruyu sorar: “Bunun gerçek hayattaki karşılığı nedir? Bunu nerede göreceğiz, nerede kullanacağız? Bunu öğrenmenin bize faydası nedir?” Aslında Öğrenci, pek çok öğrenci, gayet haklı ve mâkul gerekçelerle, tekrar edilen bu formların hayattaki hangi arketipsel durumlara karşılık geldiğini sorar. Bunu Sorma Hakkı vardır ve bunu tamamen doğal bir biçimde, kendi bireysel arketipsel ihtiyaçlarından ötürü yapar. Burada her akademi üyesinin elini Vicdan’ına koyması gerekir. Şahsen ben, bu soruların cevaplandığına (hiç olmasa da) nadiren şahitlik ettim. (Aynısını, tüm eğitim sistemimiz, misal ilk ve orta öğretim için de söyleyebiliriz.)

Dolayısıyla burada aşılması gereken bir bilinçsizlik hâli olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Buradaki tehlikeli durum şudur ki, Ruh’un aktığı bu formlar, kısmi mânevî/psişik etkileri de beraberinde getirir. Bunların “hayattaki yerinin” bilgisi sağlanamadığı zaman, Bilinç-dışı’na itildiklerini söyleyebiliriz. Bunlar burada karanlığa mahkûm edilirler ve Gölge fonksiyonuna katılırlar. Neden Soruları’nı yok sayabiliriz, fakat bu asla onların yok oldukları anlamına gelmez. Gölge’mizde, felâketlere sebep olma tehlikesiyle birlikte, saklanmaya devam ederler.

17.05.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 553

One comment

  1. […] Modern bilim anlayışı, yani profan (dindışı) bilim anlayışı; Köken’lerinin unutulduğu, görmezden gelindiği ve “Neden?” sorusunun gerçekten hiç sorulmadığı bir zihniyete sahiptir. Modernler, “Neden?” sorusunu ile oluşan “sorular zinciri”ni, en fazla “Çünkü istiyoruz.” cevabına, deyim yerindeyse “cevap halkasına”, kadar götürebilirler. […]

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir