Olasılık ve İstatistik derslerinde çıkan sorular, teşrih edilerek 3 temel boyut görülebilir. Bu, bir sorunun oluşturulma süreci ile alakalıdır. Bunlar, Matematiksel Formül, Söz’e Dökülmüş Şablon, ve bu şablona uyan Sınav Sorusu’dur. Kısacası, Sınav Sorusu’nu teşrih edersek, Şablon Soru’yu elde ederiz. Şablon Soru’yu teşrih edersek, Matematiksel Formül’ü elde ederiz. Bu böyledir; keza zaten soruyu hazırlayan da, Formül üzerinden Şablon’u, Şablon üzerinde Soru’yu yazar. Bu durumda, tabii ki insanın dersin Realite ile olan bağını sorgulayası geliyor, fakat günümüzde ne yazık ki pek çok sınav sorusu bu yöntem ile oluşturulmaktadır.
O zaman, öğrencinin akıl sağlığını zedelemeden sınavı geçmek için, aslında soruların nasıl hazırlandığı hakkında bir fikir sahibi olması büyük önem taşır. Keza öğrencinin yaptığı, soruların oluşturulduğu Analitik Adımlama sürecini, tersi yönde tekrar etmektir.
Öğrenci, neyi neden yaptığını sorgulayacak olursa, ve ders materyalinin Realite ile olan bağını arayacak olursa, sınav notunu tehlikeye atmış olur. Bu sebepten çoğu öğrenci Neden Sorusu’nu sormaz, Sorma Hakkını kullanmaz.
Eğer öğrenci, sorgulamayı seçer ve yeterince sorgularsa, içinde bulunduğu düzenin bir Kilise düzenine benzediğini fark edecektir. Kilise, “cübbe giyen rahipler”in üstünlüklerini ve bilgiçliklerini sergilediği, “tebaa”larına “bilgilerini lütfettikleri” (!) yerdir. Kilise’de, “rahip”in bildiği varsayılır, “tebaa”nın ise bilmediği. Pek çok kez, “rahip”in gerçeklere cahil oluşu/olabileceği “tebaa”nın aklına dahi gelmez. Nasıl gelsin? Tebaa, “organizasyon” (Kilise) tarafından kısıtlanır ve (gizli ve açık biçimlerde) aforoz edilmek ile tehdit edilir. Rahibin bilmeyebileceğini hesaba katması, ve “konu”nun Realite ile bağını sorgulaması, rahibin otoritesini sarsma tehlikesi taşır. Üstelik rahip, isterse “tebaa”yı “sınıfta bırakabilir”.
Her Kilise’nin bir Put’u vardır. Rahip, Put üzerinden tebaa üzerinde otorite kurar. Ona doğru ve yanlışı, bilmesi ve bilmemesi gerekenleri, hatta düşünmesi ve düşünmemesi gerekenleri dayatır, bunların “dersini verir”. “Verilen dersler” üzerinden tebaayı cemiyetine kabul eder veya etmez.
Bilimcilik Kilisesi’nin de yapısı bu şablona uyar. Bu Kilise’nin Put’u, Akıl’dır. Burada Akıl ile kastettiğimiz, yüzeysel akıl olan Akl-ı Meaş veya Rasyonel Akıl denilen şeydir. Rasyonel Akıl, Analitik Adımlama üzerinden, sorunun adımlarını muhakeme yoluyla tekrar oluşturur. Ne yazık ki, kendisine biçilen çerçeveyi “aşamaz” ve sorunun yazıldığı Zemin’i “açık” hâle getiremez. Yani, soruya esas olan İlham Kaynağı’nı idrâk edemez. Bu sebepten, hangi Faaliyet esaslarını özümsediğini ve bunların oluşturduğu Persona’yı (itibârî kimliği) fark edemez. Bunlar, öğrencinin bilinç-dışına itilerek, hayatının geri kalanını etkileyecek bilinç-dışı unsurları oluşturur.
Kişi’nin sergilediği Faaliyet’lerin esaslarını bilmesi, Kendi’sini bilmesi demektir. Kendi’sini bilen, dönüşür ve dönüşen, Kendi’sini bilir. Dönüştüren, “maya”dır, Anadolu Mayası’dır. Kendi’sini bilmek ise İlim’dir; Ontoloji ve Epistemoloji’yi ve Nazariyat’ı meydana getirir.
16.04.2024