İlham Kaynakları’nda, İlham’ın “kısmî bilgi”si ile Vahy’in “Bütüncül Bilgi”si arasındaki ayrıma değinmiştik. Bu ayrım aynı zamanda Nefs-i Mülhime (İlham alan Nefs) ve Nefs-i Mutmainne (İtminan bulmuş, Kendi’sinden memnun Nefs) arasındaki ayrıma tekabül ediyordu.
Bu Ontolojik farkı, aynı zamanda Matematiksel sembolizm yoluyla da ifade edebiliriz. Bir Çizgi’nin üzerinde sınırı belirsiz çoklukta Nokta bulunması gibi, Bütün’cül Bilgi de kendisinde sınırı belirsiz sayıda “kısmî bilgi” barındırır. Nefs-i Mülhime, bu “kısmî bilgi”yi tanıyabilmekle birlikte, onları Bütün’ün kapsayıcılığı içinde göremez. Bu sınırı belirsiz çokluktan ötürü, Nefs-i Mülhime, Konuşan niteliktedir. Bunun ille de bir “kötü niyet” içerdiğini iddia etmiyoruz. Ne var ki, Nefs-i Mülhime ‘nin bu Konuşan niteliği, onun Hakk’ı dinlemesine engel olur. Konuştuğu için Dinleyen olamaz. Farklı bir biçimde ifade edecek olursak, Nefs-i Mülhime Diyalog kuramaz, fakat Monolog kurar. Anlatış biçimi de, Anlatı’yı alış biçimi de “tek taraflı”dır. Bu sebepten, Kendi’sinin Bütün’deki yerini hakça tespit edemez.
Benzer şekilde, tabiatından ötürü Nefs-i Mülhime, “biriktirici” niteliktedir. Bilgi parçalarını Analitik biçimde biriktirir. Öte yandan Nefs-i Mutaminne, parçaları “birleştirici” nteliktedir. Bilgi parçalarını Sentez biçiminde toplar, birleştirir. Gene Matematiksel sembolizm yoluyla ifade edecek olursak, bu “toplam işlemi” yani “analitik toplam işlemi” ile Sentez niteliği taşıyan “türev işlemi” arasındaki farka tekabül eder. Bu sebepten Nefs-i Mülhime “lafı toparlamakta zorlanır”, keza parçaları Bir’leyecek azîmde yoksundur. Nefs-i Mutmainne ise, öncekinin aksine, gereksiz sözden kaçınır. Bilgi veya kabiliyet yoksunluğundan değil. Fakat Hakk’ın Söz’ünün önüne geçmekten hayâ ettiği için. Böylece Nefs-i Mutmainne, daha çok Dinleyen, konuştuğunda ise az ve öz konuşan niteliktedir.
Bununla birlikte, Nefs-i Mülhime’nin aksine, Nefs-i Mutmainne Hakk’a tam olarak inanır. Bunu, açacak olursak; bu öğreten ve yaratan Rabb’in Hakk olduğuna iman anlamına gelir. Bunu da açacak olusak; bu Rububiyyet’in, yani Allah’ın her mahluk (yaratılmış) üzerinde tecelli eden Rubibyyet’ini kabul etmek anlamına gelir. Bu son değindiğimiz nokta kritik bir önem arz eder. Zira bunun çok önemli Ontolojik ve Psikolojik açılımları bulunur.
Elimizden geldiğince bunlara değinmeye çalışalım. Bu Ontolojik düzeyler hakkında, önce şunu belirterek başlayalım: Vahiy de İlham da bir İletişim türüdür. Yani bilginin, sırasıyla Bütün’cül Bilgi’nin ve kısmî bilginin aktarımını ifade ederler. Bu durumda Nefs mertebelerinin Ontolojik düzeyleri, aynı zamanda kurulan İletişim’in türünü ve mahiyetini de belirler.
Bahsettiğimiz Monolog ve Diyalog farkı, bu iki Nefs mertebesinin Ontolojik düzeylerinin bir tecellisi olarak, Kişi’ler arası İletişim’e de yansır. Nefs-i Mutaminne, Bütün’e ve Vahy’e tâbi olduğu için, karşısındaki varlıkın Hakk olduğunu, yani Gerçeklik’ini reddedemez. Böylece sözlerini, içinde bulunduğu Gerçek’e göre seçer. Durumu beğense de beğenmese de. Aynı zamanda burada, Nefs-i Mutmainne’de tecelli eden Sabır ve Azîm niteliklerini, sıfatlarını görürüz.
Ve inneke le ala hulukın azim.
Ve şüphesiz sen, azîm bir ahlak üzerindesin.
Kalem Suresi 4. Ayet
Ya eyyuhellezine amenustainu bis sabri ves salat, innallahe meas sabirin.
Ey iman edenler! Sabır ve salatla yardım dileyin. Şüphesiz, Allah, sabredenlerle beraberdir.
Bakara Suresi 153. Ayet
Nefs-i Mülhime ise bu Sabır ve Azîm’den uzak kaldığı için, Bir’leştici Kelâm’ı söyleyemez. İletişim’de Bir’liği idrak edemediği için de kendisi içinde konumlandığı bir Diyalog kuramaz. Aynı sebepten, Nefs-i Mülhime, sözünü dinletmek isteğinde olduğu için, bu Ontolojik düzeyde iki Kişi’nin “tartışması” asla bir sonuca varamaz. Çünkü Bir’leyici İlke’ye erişemezler. Bununla birlikte, Hz. Nebî tüm beşeriyet için bu Bir’leyici İlke’leri ortaya koymuş, indirilen Kur’an’ın yazılan mushafı ile, Bir’leyen Vahy’i tebliğ etmiştir.
Nefs-i Mülhime’nin söz dinlemediğini idrak eden Nefs-i Mutmainne, kısaca, karakteristik özelliği olan Sadelik ile; “Ben Kur’an’a tâbiyim.”, der.
22.11.2023