Bir Ağ Yapısı nedir? Ağ Yapısı [Network] her şeyden önce bir belirlenimdir. Bir belirsizliği gidermek, belirli hâle getirmek için oluşturulan bir Yapı’dır. Ağ Yapıları, adlarından da anlaşılacağı gibi, Örümcek’in kabiliyetlerinden/melekelerinden İlham alınarak oluşturulur.
Her Ağ Yapısında, Düğüm Noktaları [Node] ve bunları bağlayan Bağ’lar [Edge] olur. Örümcek’in bu melekesine “Örme melekesi” diyelim. Bu şekilde, bir Ağ Yapısı oluşturan her Birey, Örme melekesini işletmektedir; Bilinç’li veya Bilinç’siz bir şekilde.
Bir meleke, hayvânî ihtiyaçlara/arzulara hizmet ettiği ölçüde “aşağı”laşır, Yersel’leşir. İlâhî ideallere hizmet ettiği ölçüde ise “yücelir” ve Göksel’leşir.
Yersel ihtiyaçlar için “kötü” diyemeyiz. Adı üstünde, bunlar “ihtiyaç”tır. Ne var ki, her Yersel ihtiyaç aşırılığa taşarak Şeytânî’leşme riski taşır. Bu durumda denir ki, “aşağıların aşağısına” düşmüştür.
Melekelerin aşağılaşması ve yücelmesi; Yersel’leşmesi, Göksel’leşmesi veya Şeytânî’leşmesi, âdeta matematiksel bir kesinlik ile yani Cebrî bir biçimde tasvir edilebilir. Melekelerin, Boyutsal Özellikler ile açığa çıktığını söylemiştik. Melekelerin bu 3 Ontolojik düzeye (Gök, Yer ve Aşağısı) alçalmaları veya yücelmeleri de gene bu Boyutsal Özellikleri ile alâkalıdır.
Belirsiz kalan bir kısmı açıklığa kavuşturalım: “Melekelerin, Boyutsal Özellikler ile açığa çıkmaları” ile kastettiğimiz, bunların Âlemlerde “belirli bir Seyir biçimi” ile tezâhür edişi. Misal; Örümcek’in bir veya birkaç “köşe”deki, birkaç “kenar”ı birbirine “bağlaması” işinde; “köşe” bir Boyutsal Özellik’tir; “kesişimlerin bulunduğu Sınır bölgeleri”ni ifade eder. Bu tip detaylara girip dikkatimizi dağıtmamak için, bunlara “Boyutsal Özellik” deyip geçiyoruz. Fakat bu kez bir de misal verelim dedik.
“Melekelerin, Boyutsal Özellikler ile açığa çıkmaları” ifadesi ile bu tezâhür olayına işaret ederken; “Melekelerin Boyutsal Özellikleri” ifadesi ile farklı bir şeye, bizzat melekenin özelliklerine işaret ediyoruz. Bu anlamı açacağız.
Şimdi; açıktır ki bir hayvan olarak örümceğin Sınır’ları sabittir. Bir gün canı sıkılıp da “Hadi bir de insanları ağıma düşürüp kozalıyayım!” diyemez. Keza, çok şükür, kabiliyetlerinin Sınır’ları Hakk’ça belirlenmiş, Boyutsal Özellikleri sabitlenmiştir. Bu Değişmez Sabitlik’i sağlayan Melek’e Mikail denir.
Fakat biz insanlar, bu kabiliyetleri İlham aldığımızda, artık durum farklıdır. Bir meleke, esasen Zaman Ötesi bir İlâhî İsim olduğu için, Zaman ile tezâhür edişinde artık beşerin “seçim hakkı” söz konusudur. Böylece beşer, sergileyeceği melekenin Boyutsal Özellikleri’ni belirler. Nasıl? Bu sabit kabiliyetlerin, İsim’lerin “ışınlarını” kendi Nefs “prizmasından” geçirerek.
Burada Sabit İsim’leri bir Işık (Hakikat) Kaynağı ve “ışınları” da bu Kaynak’ın tecellî edişini ifade eden bir metafor olarak kullandık. “Prizma” ise “ışınları” yansıtan cismin adıdır. “Nefs prizması” metaforu ile de Nefs’in, Sabit Hakikat’leri kendi İçsel Yapı’sına göre yansıttığını ifade ediyoruz.
Benzetim yoluyla gerçekleştirdiğimiz bu Anlatım tekniğine, Yorumcu Arketipi ve Teşbih Sanatı yazılarımızda değinmiştik. Bu yazılarda açıklamaya çalıştığımız, Tekâbüliyet İlkesi’ni bu yazımızda da kullandık. Şimdi de, bu yansıma planlarından bahsedelim. Gerçekte, bir Canavar, bir melekeyi temsil eden bir hayvanın “büyütülmüş bir gölgesinden, bir yansımasından” ibarettir. Bu noktada, İnsan’ın Ontolojik hakikatini anlamak için, bu yansımaları inceleyeceğiz. Yansıma İlkesi’ni, Tekâbüliyet İlkesi ile, Optik Araçlar üzerinden inceleyeceğiz. Bu da bizi Optik Bilimi’ne sevk ediyor. Ontolojik hakikatler ile olan bağı sayesinde, İnsan’ın Bâtınî veçhesini anlamak için sergilenen bu Faaliyet’e tam anlamı ile İlim diyebiliriz.
01.11.2023