Özne, Nesne ve Faaliyet Alanı
Aynı “taş oyma” metodlarının bir öznesi (ve özneden kaynaklanan niyetliliği), nesnesi ve faaliyet alanı olduğu gibi, Olasılık ve İstatistik metodlarının da bir öznesi, nesnesi ve faaliyet alanı vardır. Olasılık ve İstatistik metodlarının bu faaliyet alanını ve nesnesini belirlemek için, şu soruyu soracağız:
Metodları uygulayacak olan Kişi’nin, neleri “kontrol etmeye” veya “kontrol etmeye çalışmaya” hakkı vardır? Böylece nelerin İstatistik metodlarının nesnesi olabileceğini ve bu metodların faaliyet alanını keşfedeceğiz.
Öncelikle kontrolkavramından başlayalım. Bu kavram, her şeyden önce bir isteği, bir niyeti îmâ eder. İstenen ve belirli bir şey vardır. Bununla birlikte bir belirsizlik hâli mevcuttur ve “olası”dır. Böylece kontrol, belirsiz olanı istenen belirli hâle getirme işidir. Her belirlenim bir “sınırlılık” hâli olduğundan, “kontrol çabası” bir “Sınır’lama çabası”dır. Şimdi sormamız gereken soru şudur:
“Kişi’nin neleri Sınır’lamaya hakkı vardır ve neleri Sınır’lamaya hakkı yoktur?”
23.10.2023
Sınırlandırma Faaliyeti
Belki de “Neler haklı olarak sınırlandırılabilir?” sorusuna cevap bulmak için, Sınır’landırma Faaliyeti’nin Ontolojik kökeninden bahsetmeliyiz.
Her Sınır, Metafizik Sonsuz’un kendi-kendisini Sınır’landırması sonucu oluşur. Böylece Kendi Varlık’ını belirtir ve Kendi Varlık’ından da varlıkları yaratır. Bu Sınır’landırma ve tecellî, aşama aşama, belli bir nüzulde (yukarıdan aşağı sıralanışta), bir düzende gerçekleşir.
İnsânî Yaratım’da da aynı Ontolojik süreç geçerlidir. Her varlık, melekelerini Mutlak Varlık’tan mîras aldığı için, İnsânî Yaratım da İlâhî Yaratım’ın vasıflarını (kendi kısıtlı koşulları içerisinde) mîras alır.
Şimdi, artık diyebiliriz ki; Sınır’landırma Faaliyeti, Ontolojik kökeni itibariyle, Sonsuz’un kendi-kendisini Sınır’landırması ile, Yaratım Faaliyeti’dir. Halk ediş, bu Ontolojik kökene dayanır ve bu da demektir ki, İnsânî Yaratım da her zaman bir Sınır’landırma işidir.
Yazı yazarken, resim resmederken, toprağa şekil verirken… listelenebilecek her İnsânî Yaratım Faaliyeti’nde, Sınır’lar çizer ve bir Şekil oluştururuz. Buradaki Sınır ve Şekil kavramları, somut olanın ötesinde soyut Sınır ve Şekil’leri de kapsar. Yani biz bu kelimeleri, anlam genişlemesi ile bu minvalde kullanıyoruz.
Demek ki Sınır’landırma Faaliyeti’ne meşruluğunu veren, Yaratım Faaliyeti’ne dâhil oluşudur.
Asıl ilginç olan şudur ki, madem Sınır’landırma Faaliyeti varlığını Ontolojik Yaratım’dan alır, o zaman Yaratım olmadan nasıl Sınır’landırma olabilir? Doğal koşullarda bu imkansızdır. Peki nasıl bir durum söz konudur ki, Yaradılış’tan kaynaklanan tabiî Sınır’landırmanın aksi bir durum meydana gelsin? Yani Sınır’landırma olsun ama Yaratım Faaliyeti olmasın?
Önce tabiî olana, yani Yaratım Faaliyeti’ne dâhil olan Sınır’landırma Faaliyeti’ne biraz daha değinelim.
Yazma Faaliyeti üzerinden düşünelim. Boş bir sayfa, Sınırsız’lığın temsilidir. Sınır’sızlığından ötürü, Sonsuz olanın Yaratım olanaklarının bir remzidir (sembolüdür). Yaradılış ise, ancak bu belirsizliğin içinde belirlenimlerin meydana gelmesi ile mümkündür. Sınır’ların meydana getirdiği Şekil’ler, ki bu ortamda Harf’ler ve Kelime’ler olarak tecelli ederler, böylece belirsizlik hâlinden belirlenimi oluştururlar, belirirler.
27.10.2023
Sınırlandırma Faaliyeti’nin Meşruluğunu Yitirmesi: Kölelik
Sınır’landırma Faaliyeti’nin Ontolojik kökeninin İlâhî Yaratım olduğundan bahsettik ve İnsânî Yaratım ile ortaya çıkan Sınır’lardan ve Sınır’landırma Faaliyeti’nden bahsettik. Peki, bu tabiî Sınır’landırmanın haricinde, Sınır’landırma Faaliyeti kendisini başka nasıl sergileyebilir? Sorumuzu bir daha soralım: Bir İnsan, İnsânî Yaratım olmaksızın nasıl Sınır’landırma Faaliyeti’ni sergileyebilir?
Bu soru kendi içerisinden çelişkilidir, zira Ontolojik İlke’ler gereği, Sınır’landırma Faaliyeti her zaman Yaratım’a yani Yaratıcı Eylem’e dâhildir. Fakat biz tam da bu çarpıklığa, bu çelişikliğe dikkat çekmek istiyoruz: Sınır’landırma Faaliyeti değineceğimiz bu çelişiklik hâlinde meşrûluğunu yitirir.
Lafı uzatmadan, tek kelime ile bu çelişiklik halini belirtelim: Kölelik. Köleleştirme Eylemi, Yaratıcı Eylem gibi bir Sınır’landırma Faaliyeti sergiler. Fakat Yaratıcı Eylem’de Yaratıcı Kaynak Kişi’nin Kendisi iken, Köleleştirme Eylemi’nde bu “Kendilik Merkezi” terk edilir ve başka bir Yaratıcı Kaynak bu boşluğu doldurması için Sınır’landırılır. Böylece Köleleştirme Eylemi bir başka Yaratıcı Kaynak’ı tüketmek gayesi ile, bu Kaynak’ın taşıyıcısı olan Kişi’yi “Kendilik Merkezi”nden koparmak suretiyle gerçekleştirilir. İşte bu durum, bahsettiğimiz çelişiklikin sebebini oluşturur: Sınır’landırılan, Yaratıcı Eylem’i sergilemez ve Yaratıcı Eylem’i sergileyen kendi Sınır’larını belirleyemez hâle gelir. Bu durumda Yaratıcı Kaynak artık bir Tüketim Kaynağı’na dönüşür ve Sınır’landırma Faaliyeti de bir Sömürü Faaliyeti’ne.
Ontolojik bağlamda, İlâhî Yaratım’a ters düşerek isyan eden bu Melek’in adı İblis’tir. “İblis” kelimesi “elbise” ile aynı kökten gelir ve “örten, gizleyen” anlamlarını taşır. Köleleştirme Eylemi ise İblis’in sergilediği faaliyetin beşerdeki taklidi gibidir. İnsânî Yaratım’ın kaynağının İlâhî Yaratım olması gibi, Köleleştirme Eylemi’nin de kökenleri İblis’e dayanır.
Böylece Sınır’landırma Faaliyeti’nin Ontolojik kökenlerini keşfedip açığa çıkarmış bulunuyoruz. Ve böylece artık bu Faaliyet’in meşrûiyet koşullarını net bir biçimde görebiliriz.
28.10.2023