Zihnimizde beliren bir hayal veya gördüğümüz bir rüya, bizden bağımsız değildir. Rüya yorumlamayı bilmemekle beraber, aklederek şu sonuca varıyorum: Hayallerimizde, yakazalarımızda, rüyalarımızda gördüğümüz ve diğer duyularımız ile tecrübe ettiğimiz şeyler, benliğimizde oluşan değişikliklerin bir yansımasıdır. Bunlar çok basit düzeyde ele alırsak; neşe, hüzün, stres, öfke vb. “görünmeyen” tecrübelerdir Tabii burada, belirttiğimiz üzere, konuyu oldukça “basit” bir düzlemde ele alıyoruz. Fakat bu bilinç düzeyi şu çıkarımı yapmamız için yeterlidir: Zihnimizde; bâtın (görünmeyen) zâhire (görünene, algılanabilir olana) dönüşür.
Bu çıkarım bize yeni ufuklar açar. Demek ki hayaller, yakazalar, rüyalar, görünenin ötesinde bir gerçekliğe “işaret ederler”. İlginçtir ki, tüm bu olup bitenler, gene kendimizden içeridir.
Bu “öte gerçekliğin” yansımalarını Sanat ve Edebiyatta da görürüz. Aynı zamanda bâtının zâhire, görünmeyenin (sıfat ve isimlerin) görünene dönüşümü Metaforların kullanımını olanaklı kılar. Metaforlar aracılığıyla, içsel/anlamsal/bâtınî unsurları dışsal/sözel/zâhirî unsurlar ile ifade ederiz. Daha doğrusu bunlara “işaret ederiz” ve karşımızdaki İnsan’da bu anlamın canlanmasını umarız. Sanat’ın ve Edebiyat’ın aslını bu “işaret etmek işi” ve anlaşılmak umudu oluşturur. İçimizde yaşadığımız, anlatılması güç olanları belli Enstrümanlar ile “dış dünyaya” taşırız. Bu bağlamda, Enstrüman; içeriden taşan gücü/Güç Olan’ı dışarı aktarmamızı sağlayan Aracı’dır. Aktarma Aracı’dır.
01.04.2023