Nehirler ve Göller Metaforu

Zaman, akar. Aynı zamanda Nehrin de akışı, zamanın akışı sayesinde vuku bulur.

Pek çok yazım yarım kalıyor, kaldığı yerden devam ettiremiyorum çoğu zaman.

Yazı yazmak sürekli akan bir nehirden su doldurmaya benziyor benim için. Nehri durdurabilir misiniz? Ufacık ellerim, nehri nasıl durdursun?

Öte yandan bir nehirden değil de, bir gölden su içerseniz, zehirlenme ihtimaliniz büyük ölçüde artacaktır. Kafamda kelimeleri seçmiyorum. Belki de “seçemiyorum” demeliydim. Nehrin getirdiği ne ise, kaba da o dolmaz mı?

Nehirden akan suyun en güzel tarafı, temiz ve saf oluşu. Oysa günümüzde insanlar, göllerden su içiyor. Göl ve nehir bir metafor. Göl, ölü bilgi… Mesela senelerdir bir akademisyenin aynı slaytı okuyor olması, “gölden su içmek” için bir örnek olabilir.

Diyelim ki Matematik dersindeyiz. Formülleri tahtaya yazıp, böylece öğretmenlik yaptığını zannetmek, gölden su taşımaktan ibarettir. Hem bir ameleliktir, hem de yetenek veya bir çeşit beceri istemez. Bununla birlikte kovalarla su taşıyarak bir barajı dolduramazsınız veya bir gölcük oluşturamazsınız. Benzer şekilde, bir gölden getirdiğiniz su ile başka bir “gölcük” oluşturursanız, bunun da suyu kirli olacaktır.

Peki ya tüm bunlar ne demek? Şöyle:

Göl, “biriktirilmiş” bilgiyi temsil eder. (Yani ben böyle uydurdum.) Mesela bilimsel bilgi, “biriktirilmiş” niteliktedir. Bir baraj gibi… Bu başlı başına “kötü” bir şey değildir. Keza dünyamızda göllere de ihtiyacımız var. Bu konuda “bilimsel bilgi gölümüz”ün temiz olması için, onu “dışarıya açık”, nehrin akışı ile yenilenir” halde tutmamız kritik önem taşır.

Nehir, “akan” bilgiyi temsil eder. Nehir, Göl’ün aksine yanı başımızdadır. Ondan beslenmemiz için, uzaklara gitmemiz gerekmez. Zira, o zaten bize akar. Gözlerimizdeni kulaklarımızdan ve diğer duyularımızdan beynimize sürekli bilgi akar. Nehir, yaşamın içinden sürekli bize akar. Daha doğrusu “yanı başımızdan” akar, gider. Onda yıkanırsanız sizi temizler. Susadıysanız elinizi uzatıp kabınıza su doldurabilirsiniz.

Nehir her daim oradadır. Hep akar, hiç durmaz. Bu gerçeğin karşısında insaoğlı tuhaf bir davranış örüntüsü sergiler:

Ya;

  1. Nehrin bir gün akmayı keseceğinden korkar, ya da
  2. Nehrin “sahibi” olmak ister.

Nehre asla sahip olamayacağını anladığı vakit veya bir gün nehrin kuruyacağına olan korkusundan ötürü, nehirden kovayla su taşımaya başlar. Kendisine “ait” bir gölcük oluşturur. Bir süre sonra, gölde kirlenmeye başlayan su, kendisini yavaş yavaş zehirlemeye başlar.

Bunun sebebi basittir: Kirli göllerden su içmemeniz gerekir. Burada “içmek”, yaşamına/vücuduna katmak anlamında, kişinin yaşamına anlam katması eylemidir. Yani bunun için bir metafordur.

Evet, bunu da şimdi uydurdum. Okuyucu “uydurmak” eylemini olumsuz yahut “gerçeklerin çarpıtılması” şeklinde anlamamalıdır. Okuyucu’nun “uy-du-r-mak” kelimesi üzerine tefekkür etmesini şiddetle tavsiye ederim. Bahsedeceklerim şahsi fikirlerim olmakla beraber, Okuyucu’nun derinlemesine ve (en azından olabildiğince) önyargısız tefekkürü sonucu şahsımla hemfikir olacağını tahmin ediyorum.

Uydurmanın Yasaları

0.

Kendiliği itibariyle anlam barındırmayan hiçbir şey yoktur.

1.

Her kelime, her sembol, her metodoloji (bilimsel, felsefi, sanatsal vs…), her model ve formül, birer “uydurma”dır. Tarihin bir döneminde bir İnsanevladı, bunları “uydurmuş”tur.

2.

Birbirleri arasında bir uyum (uy-um), bir rabıta bulundurmayan iki şey, bir uydurmanın konusu olamaz. Bunun için bir örnek verirsek sanırım hem bu maddenin hem de önceki maddenin anlaşılması kolaylaşacaktır:

a)

Zaman, akar. Aynı zamanda Nehrin de akışı, zamanın akışı sayesinde vuku bulur.

b)

Zaman, akar. Aynı zamanda Biriken Bilgi de zamanın akışı sayesinde oluşur. Bir şeyin bir yerde birikmesi için, o şeyin önce oraya akmış olması gerekir. Demek ki Bilgi de Zaman ile akar.

c)

Zamanın Akışı, Nehrin Akışı ve Bilginin Akışı birbirleri ile uyum/rabıta içerisindedir. Nehrin Akışı ve Bilginin Akışı birbirleri ile uyumludur/rabıta halindedir, çünkü ikisini de aynı Hakikat, bu durumda Zamanın Akışı var eder. Bir şema ile gösterecek olursak:

Akışın Akış Diagramı

Aynı Hakikat’in doğurduğu şeyler birbirleri ile uyumludur. Tamamen aynı şeyler olmasalar da; (Ya da değil mi acaba?) bu sayede bir “uydurma” ile birinden ötekini açıklamak için faydalanabiliriz.

İnsan Aklı da, zaten bu “uydurma, bağlama” işlevi ile çalışır. Arapça’dan dilimize geçen bir kelime olan Akıl kelimesinin kökü olan akl, “bağlamak” anlamını barındırır. Tüm bunlar bizi 3. maddemize yönlendirir.

3.

Bir şeyleri, bir “uydurma” ile açıklayabilmemizin sebebi, her şeyin birbiri ile bağlantılı olmasıdır. Bu, dördüncü maddemizi doğurur.

4.

Hiçbir şey sadece “kendisi” değildir. Hiçbir nehir, sadece bir nehir değildir; hiçbir göl, sadece bir göl değildir; hiçbir bulut, sadece bir bulut değildir; hiçbir ağaç, sadece bir ağaç değildir… Bir şeyin, her şey ile bağlantılı oluşu; onu kendisine “aşkın” yapar. Alem ile rabıtasını muhafaza eden her şey, kendisine aşkındır.

Modern Değersizleştirme Akımı: “Sadece”cilik

Günümüzde “sadece” kelimesi maalesef bir çeşit aşağılama, değersizlik ifade etmek amacı ile kullanılıyor. Bu kelime, kimi insanların elinde bir oyuncak gibi, bir şeylerin değersizliğini kanıtlamak (!) için kullanılıyor. Birkaç örnek sayalım:

  • “Sadece” bir ağaç, ne olmuş kestiysek?
  • “Sadece” bir hayvan, kimin umurunda ona ne olduğu?
  • Mutluluk “sadece” beynimizdeki hormon reaksiyonlarının sonucudur!
  • “Sadece” bir kaldırım, “sadece” bir bahçe, “sadece” bir kimyasal reaksiyon, “sadece” …

Hatta son günlerde İnsan genlerinin yapay yollarla değiştirilmesi ve vücut uzuvlarının yapay olanlarla değiştirilmesi gündemde. Çünkü onlar için DNA “sadece” DNA, bir uzuv “sadece” bir uzuv. Çünkü hayatına anlam katamamış bu ilkel yaratıklar için, İnsan “sadece” insan! (Zorunlu değil, keyfi değişimlerden bahsediyorum. Örneğin kolunu kaybetmiş bir insanın protez kol takmasını değil, doğal olanın yapay olanla keyfi sebeplerden ötürü değiştirilmesini eleştiriyorum.)

Bir ormanı yok edip, yerine betondan bir hapishane yapmaktan çekinmezler. Çünkü onlar için bir orman, “sadece” bir orman. Her yeri griye boyamaları; kendi değersizliklerinin, düşünce dünyalarının kıtlığının, duygu dünyalarının kuraklığının ve yaşama olan saygısızlıklarının bir tezahürü.

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir