İnanç Üzerine

Bu yazıda İnanç ve İnanmak kavramları hakkındaki düşüncelerimi paylaştım.

Giriş

“İnanç”, “İnanmak”, “İman”, “İman etmek” toplum olarak sıkça kullandığımız kavramlar.

Pek çok kimsenin, “İnanmak” tabirini şu biçimlerde kullandığını gördüm: “Bana inanıyor musun?”, “Kime/neye inanıyorsun?”, “Şu söylenilenlere inanıyor musun?”.

Halk arasında, bu örneklerde olduğu biçimlerde, “İnanmak” tabiri bir eylem olarak, “bir şeyin doğruluğunu kabul etmek” manasında kullanıyoruz. Bu yazıda İnanç ve İnanmak kavramlarının felsefi boyutundan ve bu kelimelerin yukarıda örneklendirdiğimiz biçimde kullanımının kelimelerin gerçek anlamlarını nasıl tahrip ettiğinden bahsetmek istiyorum.

Günlük yaşamda İnanç’tan bahsederken, toplum olarak bu kelimeyi “pasif” bir anlamda kullandığımızı fark ettim. “Pasif” ile kastetmek istediğim, bu eylemin hayatımızda aktif ve sürekli bir biçimde değil; “tek seferlik”, “yapıp bitirilen” bir eylem olarak yer aldığı. Yani pasif kelimesi ile, yaşamımızda aktif bir rol almayışını ifade etmek istiyorum. Tamamen etkisiz oluşunu değil…

İnanç Üzerine

Bir kişinin İnanmak kelimesinden anladığı, aynı zamanda o kişinin ne çeşit bir İnanmak eylemi içerisinde olduğunu gösterir.

İnanç veya İnançsızlık, aslında hepimizin Yaşam’ın içerisinde tecrübe ettiği şeylerdir. Hayatımızdaki bazı şeyler öylesine basit ve sadedir, öylesine Yaşam’ın içine karışmış haldedir ki; pek çok kez bunları fark etmekte zorlanırız. Aynı nefes aldığımızın her an farkında olamayışımız gibi…

Kavramlar ve kelimeler, soyut biçimde ifade edilse de; zihnimiz somut olanı çoğunlukla daha rahat özümser. Bu yüzden İnanç konusunu anlamak için ufak bir senaryolaştırma yapalım:

Her tarafın karanlıkla kaplı olduğunu düşünün. Tek gördüğünüz: Siyah. Önünüzde, zeminde ne var bilmiyorsunuz. Bir adım attığınızda ayağınız bir kaldırım taşının üstüne mi gelecek, yoksa ayağınıza bir taş mı takılacak, yoksa bir uçurumdan aşağı mı yuvarlanacaksınız; bilmiyorsunuz.

Şu ana kadar geldiğiniz yere gelirken; bazen takılıp düştünüz, bazen ise sağlam kaldırım taşlarına bastınız. Ne var ki, etraf hep kapkaranlık idi. Hala da öyle…

(Bu düşünce deneyinin amacı size, kendimce, İnanç kelimesinden ne anladığımı ifade edebilmek.)

Bana göre İnanç; işte bu karanlığın içerisinde ilerleyebilmek cesaretini göstermektir. İnanç; İnsan’ı Yol’da ilerleten bir güçtür. Bir kıvılcım, bir ateş, bir ışık, bir ümit, çağıran bir ses, kişinin sırtını sıvazlayan bir eldir İnanç.

Şahsım için konuşuyorum:

Benim için İnanç, Hayy’dır; yani diridir, canlıdır. Nefes alıp verir. Onu sürekli yanan bir dostluk ateşine benzetiyorum. Kimi zamanlar oluyor, bu ateş sönmeye yaklaşıyor. Ne zaman Ateş’im söner gibi olsa, kendimi “karanlığa düşmüş” hissederim.

Tabii ki, Ateş dışarıda değil içeridedir. Bununla birlikte, “içimi ısıtan” insanlar vardır. Bu insanların dostluğu beni tazeler. Fakat konunun “Ateş’in Tazelenmesi” kısmına başka bir yazıda bahsetmek istiyorum.

İnanç, sürekli yanan bir ateş gibi, SÜREKLİDİR.

Toplumumuzda ise, maalesef bu kelime, yozlaştırılmış bir anlamda kullanılmaktadır.

İnanç kesinlikle ve kesinlikle “Tek seferlik doğruluğu kabul edilen şey” değildir. (Tabii bana göre…)

Bununla birlikte İnanmak eylemi de “Tek seferlik, bir şeyin doğruluğunu kabul etmek eylemi” değildir.

Bu bağlamda İnanmak eylemi, bir yandan da Sürekli oluşunun doğal bir sonucu olarak, “belirli bir şeye yönelik” değildir. Güneş’in tek bir yere ışık vermeyişi gibi, Odun Ateşi’nin tek bir yönü ısıtmayışı gibi, Nokta’nın tek bir yöne bakmayışı gibi; İnanmak eyleminin bir “nesnesi” yoktur. Toplumlar maalesef İnanç kelimesini, İnanmak eyleminin yöneldiği “nesne” olarak algılıyor. Buna ise “Din” adını veriyorlar. Daha doğrusu “Din” kelimesi ile, halkın algıladığı, “Bir çeşit kabuller bütünü” oluyor.

İnancın “tek seferlik kabul” olduğu bir toplumda, maalesef ki Din de “tek seferlik kabuller bütünü” oluyor. Böylece Kur’an’da emredilen Okumak, Akletmek, Hatırlamak (Zikretmek) gibi Süreklilik arz eden eylemleri toplumda göremiyoruz.

Oysa ben şöyle düşünüyorum:

Din “kabul edilmez”. Kabul edilen bir şey değildir. Bence Din, daha doğrusu İslam, kişinin benliğinde “inşa edilen” bir şeydir. Dil ile söylenerek “kabul edilen” bir şey değil; kişinin yaşamı boyunca tüm benliğinde, Sürekli bir biçimde, inşa ettiği bir yaşam biçimidir.

[08.03.2022] – [09.03.2022]

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir