Oyuncak Asker

Yetişkinlere bir masal...

Oturmuş oyuncak askerlerimle oynuyordum. Ben oyuncaklarımı çok severim. Onlara gözüm gibi bakarım. Annem geldi. Ne yaptığımı sordu.

“Askerlerimi savaştırıyorum.” dedim. Her zamanki gibi gülümseyerek baktı bana. Sanırım oyuncaklarım ilgisini çekti. Annem arada sırada oyununa katılır, bu çok hoşuma gider. Diğer çocukların anneleri oyunları sıkıcı buluyormuş. Bunu duyduğuma üzülmüştüm.

“Öyle mi? Ne için savaşıyorlar peki?” dedi. Annem benimle sohbet etmeyi sever.

“Neden olacak, ben istediğim için!” dedim. Biraz şaşırdı. Yetişkinler de bir tuhaf doğrusu. Neden böyle gereksiz sorular soruyorlar acaba? Ama olsun, ben anneme anlatmayı seviyorum. Diğer çocukların anneleri onların cevap vermelerine bile izin vermiyormuş. Tuhaf! Çok tuhaf! Hem soruyorlar, hem de dinlemiyorlar. Bunu duyduğuma hem üzülmüş hem de şaşırmıştım.

“Peki askerlerinin bir ülkeleri, bir komutanları, kendilerini adadıkları bir şey yok mu?” dedi. Sanki bana bir şey anlatmak istiyordu.

“Komutanları benim, ülkeleri halı, kendilerini ise silah tutmaya adamışlar!” dedim. Annemin çok sabırlı bir insan olduğunu söylerler. Sabır ne demek bilmiyorum. Annem benimle konuşurken hep gülümser. Acaba sabır o mu?

“Peki askerlerinin arasında daha rütbeli olanlar yok mu? Komutan var mı, derken bunu kastetmiştim.” dedi.

“Rütbe ne demek?” dedim.

“Bir askerin daha rütbeli olması demek, bir askerin ötekinden daha üstün olması ve ötekine emir verebilmesi demektir. Yüksek rütbeli olan düşük rütbeli olana emir verebilir. Onlara ‘komutan’ diyoruz.” dedi.

“Peki bir askerim niye diğerinden üstün olsun ki? Benim askerlerimin hepsi tahtadan!” dedim.

“Komutan diğer askerlere emir verir. Böylece düzeni sağlar.” dedi. Annem de bir acayip doğrusu. Oyuncaklar konuşamaz ki! Ben nasıl oynatırsam öyle oynarlar oyunumuzu. Onları benim elim hareket ettirir. Onlar konuşmaz, Ben konuşurum. Tutup da parmaklarım arasından bir Komutan seçemiyorsam, oyuncak askerlerim arasından da bir Komutan seçemem.

Annem başka bir sürü seyden daha bahsetti. Hepsini… Şu gülümseyip kafa sallama şeysine ne deniyordu? Hah! Hepsini sabırla dinledim. Çoğunu ya anlamadığım ya da unuttuğum için size anlatamayacağım.

Bir tek aklıma şu geldi şimdi: Askerlerim aynı halı üzerinde imiş ama aslında aynı halı üzerinde değilmiş. Çünkü halının çizgileri onları ayırıyormuş, böylece ülkeler kurulurmuş.

Doğrusu bundan pek bir cacık anlamadım. Ama biraz komik geldi bana annemin bunu anlatışı. (Sanırım annem, halımızın oyuncak askerlerimize ait olduğunu sanıyor. Halbuki ben, halı bizim eve ait diye biliyordum.) Bunu anneme pek belli etmedim, çünkü yetişkinler kendilerine gülünmesini pek sevmiyor. Neyse… Ondan aklımda kalmış. Gerisini unuttum.

Annem sıkıldığımı fark etti sanırım. Sıkıldığımda uykum gelir. Biraz uykum gelince annem başımı okşayıp beni uyandırdı. Annem benimle konuşmayı sever. Diğer çocukların anneleri onlarla pek konuşmazmış. Buna hem üzülmüştüm, hem şaşırmıştım, hem de bu beni biraz korkutmuştu. Çocuklar annelerine oyuncaklarını anlatmazsa, anneler neyin oyuncak olduğunu nereden bilecek? Neyin oyuncak olduğunu bilmeyen anneler, neyin oyun olduğunu nereden bilecek? Neyin oyun olduğunu bilmeyen… Of! Kafam karıştı! Her neyse…

“Seni gidi uykucu! Söyle bakalım: En çok hangi oyuncak askerini seviyorsun?” dedi.

“Oyuncak askerlerimin hepsini seviyorum. Gerçi aralarında bir tanesi biraz daha farklı ama ona oyuncak diyebilir miyim bilmiyorum!” dedim.

Oyuncak askerlerimden bir tanesini koşarken düşürmüştüm. Askerim bir taşa çarpmıştı ve göğsü çatlamıştı. Aynı taş benim de sağ elimin sağ başparmağını kanatmıştı. Sanırım kanımın birkaç damlası askerimin göğsünden içeri akmıştı.

7 gün 7 gece boyunca askerimin çok üzerine titredim. 7 gün sonra yarası kapanmıştı; bu sırada kendi kendine görmeyi, ellerini kullanmayı ve konuşmayı öğrenmişti. Sesi sesime benziyordu. Anneme askerimi gösterdim. Annemle aramızda şöyle bir diyalog geçti:

  • Neden bunu seçtin?
  • Hiç…
  • Yüzü sanki biraz sana mı benziyor?
  • Galiba, biraz…
  • Belki o hoşuna gitmiştir?
  • Evet, sanırım…
  • Bak şimdi aklıma geldi: Senin şu kırılan oyuncağına ne oldu?
  • O mu? O öldü!

Annem burada bir kahkaha patlattı. Ben de bir kahkaha patlattım.

  • Ölebiliyorlar yani?
  • Tabii ki! Askerlerimim ölmesi çok mu garip?
  • Yoo… Ama sen ülke ve komutanları pek yakıştıramadın sanki oyuncak askerlere? Ölmelerini neden yakıştırdın?
  • Onlar oyuncak askerdi çünkü.
  • Pek anlamadım.
  • Ben de!

Gülüştük. Anneme askerimin öldüğünü söyledim çünkü dirildiğini söylesem bana inanmazdı. Hem ikisi pek farklı değil sanki.

Askerim gene de oyuncak asker gibi davranır. Oyunuma katılır. Başbaşa kaldığımızda konuşuruz sadece. Ona da pek gerek yok aslında ama keyifli oluyor!

Daha sonra öğrendim ki Oyuncakçı Amca, oyuncaklarımın göğsüne bir tohum ekmiş…

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir