İlâhî Senaryo

Dileyen Yaratan Rabb’inin adı ile okur, ve Kelâm edilen Esmâ’ya karşılık gelen Senaryo’yu yaşar.

İç’sel Hayal cihetinden, bir Esmâ’nın bir İnsan tarafından tam teleffuz edilişinin, ona karşılık gelen anlamı var edeceği düşünülebilir. Keza Kelâm, Ruh’a şekil verir, Ruh ise Rüya’ya. Peygamber’lerin gösterdikleri mucizeler de aynı İlke’ye dayanır.

Rüya’da, Bilinç’e gösterilmek istenen bir şey ile, bir Nitelik ile karşılaşırız. Bu, görülenin bizzat bir Rüya olduğu gerçeğidir. Misal; Hz. İsa suyun üstünde yürür, ölüleri diriltir, körleri iyileştirir, sağırları duyar hâle getirir.

Hakk’ın izniyle, neden yapmasın? Daha doğrusu, neden yapamasın? Allah “Ol” (“Kün fe yekün”) der oldurur. Kelâm edilen Esmâ’ya karşılık gelen Nitelik’e uygun biçimde, Ruh şekil alır. Simülasyon oyunlarında ise, bunun bir tekâbülünü, yani aynı İlke’nin bir tezâhürünü görürüz: Yazılan Fonksiyon’a karşılık gelen bir Program aktive olur ve buna uygun biçimde Elektrik akışı şekil alır. Biz de ekranda bunun Senaryo’sunu seyrederiz.

Tüm Simülasyon’lar eksiktir; fakat Gerçeklik’te mevcut olmayan hiçbir şey Hayal’e aktarılamaz.

Burada anahtar kavramlardan birisi olan Senaryo kavramına dönelim. Ruh’un aldığı şekil ile birlikte, bir Senaryo yazılır. Senaryo’yu yaşarız. Bilmenin tek yolu budur. İslam’ın Son Nebi’sinden önce, Nebi’ler Esmâ’ların Senaryo’larını, kendi varlıkları ile birlikte, mucizeler olarak gösteriyorlardı. Buna göre, kavimleri gösterilen Senaryo üzerinden seçim yapıyorlardı.

Burada Enbiya için değil belki ama, beşeriyet için kesinlikle bir tekâmülden bahsedebiliriz. Dinin tamamlanması ile birlikte; Hakk, asgarî bir Sınır’lar toplamı olarak Şer’i kuralları beyân eder. Eskiden Enbiya’nın yanında yürümek için gereken fedakârlıkları düşünürsek, bunun kesinlikle büyük bir lütuf olduğunu söyleyebiliriz. Esâsen, Şeriat’ın amacının da, İlâhî Senaryo’yu yaşayacak olan Kişi’yi, Birey’leşme sürecindeki olası felâketlerden korumak olduğunu söyleyebiliriz.

Tüm Yaradılış, Kendini Bilen Bilinç’in oluşumuna hizmet eder. Mucize, her zaman Kelâm’ın kendisiydi. Son Nebi ile birlikte, mucizelerin halka gösterilmesi dönemi kapanmıştır. Esas olan, İdrâk’in oluşumudur. Hep öyleydi. Artık Muhkem ve Müteşâbih olanın Tevhid edildiği bir dönem söz konusudur.

Mucizenin kendisi olan Kelâm, hem muhkem hem müteşâbih mânâda, eksiksiz bir Kitap olarak inmiştir. Dileyen Yaratan Rabb’inin adı ile okur, ve Kelâm edilen Esmâ’ya karşılık gelen Senaryo’yu yaşar. Böylece Rüya’dan, “Rüya’da olduğu bilinci”ne uyanır.

23.05.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir