Antik dönemlerde, Âlim’ler pek çok farklı disiplinde eğitim alıyordu ve tüm bu alanlara Bütün’cül bir bakış açısı ile yaklaşabiliyorlardı. Bu, gerçekte belirli bir disiplini tam olarak anlamanın tek yoludur.
Tüm çeşitlenmeleri Birlik’e bağladığımızda, hem birbirleri arasındaki Ahenk’i açıkça görürüz hem de onların Birlik’ten nasıl türediklerini anlar ve Varoluşsal Köken’lerine ulaşırız. Ancak böylece, “Bunu neden yapıyoruz?” gibi, “Neden Soruları”nı cevaplandırabiliriz. Cevap, Varoluşsal Köken’den, Kendi’liğinden türer.
Varlık kavramını inceleyen Ontoloji, Metafizik’in bir dalı olarak, işte bu anlamlandırma işidir.
Ontoloji, temelinde Varlık’ın Yaratım’ını ortaya koyar. “Dil ile takliden gerçekleşen” İnsânî Yaratım, Mutlak Varlık’ın Yaratım’ını anlamlandırmamıza olanak sağlar. Böylece Ontoloji üzerinden hem diğer tüm İnsânî Yaratım Faaliyetleri doğar hem de hepsinin Yaratıcı Kaynak’tan türeyişi üzerinden Epistemoloji bu Faaliyet’lerin değerini belirler ve Sınır’larını çizer.
Gerçek şudur ki, her “Zaman’a bağlı Yaratım Faaliyeti”nde belirli melekeler/kabiliyetler işletilir. Mutlak Varlık söz konusu ise, bunlara Melek deriz; cümle varlık için ise meleke. Ayrıca Mutlak Varlık’tan farklı olarak; İnsan her zaman, ancak “Zaman’a bağlı Yaratım”da bulunabilir. O zaman; biz İnsânî Yaratım’ı incelerken, aslında Varlık-Zaman ilişkisini seyrederiz.
Ancak bundan sonradır ki, Merkez’inde Birlik (Tevhid) bulunan İlim Ağacı’nın farklı “dallarını” Hakk’ı ile anlayabiliriz. Tüm bunlar, tabii ki Mutlak Yaratıcı kavramına bağlanır, ki buna da Tek Bir (Ahad) Olan Tanrı deriz.
Bundan sonra ise, farklı disiplinler ile İlham Kaynakları arasında bağ kurmamız gerekir. İlham Kaynakları, aynı zamanda yeti/meleke/kabiliyet geliştirmemizi sağlayan Ontolojik (Varoluş’sal) unsurlardır. Bunların İnsânî Yaratım sürecinde nasıl tezâhür ettiğini anlamak, hem Bütün’deki yerini anlamamızı hem de kendi Faaliyet’lerimizi doğru konumlandırmamızı sağlar. Bu ise, Bireysel ve Toplumsal ölçekte, inkâr edilemeyecek bir önem taşır.
26.02.2024