Bilmek İnsan’lar ve İnsan Toplulukları için hayâtî önem taşır. Keza bilmek, olmaktır. İnsan, bilerek ve bilinçlenerek İnsan’laşır. İnsânî Okuma’dan bahsetmiştik. Ve Okuma’nın Zaman ile ilişkisinden. İnsan’ın temel ihtiyaçlarından birisi de “şu an”ı okumaktır. İnsan ancak bu şekilde güncel durumu hakkında bir idrak geliştirebilir ve “şu anın okunması” İnsan’a atacağı bir sonraki adım için bir “destek” sağlar. Fakat tabii ki kararı veren İnsan’dır ve İnsan olmalıdır.
Böylece bu zamansız (zaman-ötesi) hakikatten kaynaklanarak, İnsan’lar çeşitli “şu ânı okuma” metodları/teknikleri/formları geliştirmiştir ve geliştirmeye devam etmektedir. Bu metodlar karar verme mekanizmalarına dahil edilerek bir “destek” işlevi görürler.
Tüm bu metodlar ise, belli varsayımlara dayanırlar, ki bunlar metodun Şekil’ini oluşturur. Farklı Zaman (Çağ) ve Mekân’larda (Coğrafya), Medeniyet’in bir metod geliştirmek için temel aldığı varsayımlar değişiklik gösterebilir. Fakat Zaman’a bağlı bu tezahürlerden önce bahsetmemiz gereken bazı zaman-ötesi hakikatler var.
İnsan’ı yozlaştıran şey Köken’lerini unutmasıdır. Bir varlıkın Köken’i, esasen onu meydana getiren, yaratan şeydir. Yani yozlaşma, bu “kopuş”un bir sonucudur. Bir metod için, o zaman diyeceğiz ki; bu metodun varsayımlarının unutulması veya bunların Mutlak kabul görmesi, o metodun yozlaşmasına yol açar. Bununla birlikte herhangi bir metod, ancak Köken’i Mutlak Varlık’a ve Mutlak Birlik’e dayanıyorsa meşrudur. Değilse ancak bir vehmin ürünüdür.
Bir metod, “şu ânı okumak” amacı ile oluşturulup, bu “oluşturucu/yaratıcı niyet”inden koparsa ve “geleceği okumak” iddiası ile yozlaşırsa, bu metod artık ilmî değerini kaybeder ve Falcılık adını alır.
Falcılık neredeyse her zaman Köken’leri unutulmuş bir “okuma metodu”nun yozlaşması sonucu ortaya çıkar. Kendilerine “üstün kuvvetler” atfederek nefslerini şâha kaldırmış ve bunun sonucu olarak aklî melekelerini yitiren bu kişiler, kendilerine ve başkalarına yalan söyleyerek, Hakikat’e ihanet ederek dünyevî çıkar elde ederler.
Burada bir ekleme yapalım. Doğu Medeniyet’lerinde, yani Geleneksel Doğu Medeniyetleri’nde; Yorumcu “geleceği” değil, fakat “şu ânı” yorumlayan ve buna uygun tavsiyelerde bulunan kişidir. Yani Antik ve Geleneksel Medeniyetler’de , Yorumcu “durumu yorumlayan Âlim”dir. Bu şekilde mimari ve tarım gibi toplumu alâkadar eden konularda danışmanlık yapar. Geleneksel Medeniyetler’de bu varsayımlar Gelenek tarafından belirlenir. Ki burada “tarih öncesi” Çağ’lara kadar uzanan Metafizik Gelenek’ten bahsediyoruz. Açıkça böylece bu varsayımlar Mutlak Varlık’a dayanır.
Böylece burada bir ayrım yapmakta fayda var. “Şu ânın yorumcusu olan Âlim” ve “geleceği yorumlayan câhil” elbette aynı değildir. O zaman Yorumcu Arketipi’ni iki başlıkta düşünüp ilki için “Aydınlık Yorumcu”, öteki için “Karanlık Yorumcu” diyelim. Zira birinin İlm’i aydınlatırken, diğerinin cehâleti karartır.
Bundan sonra bu Arketip’in bazı tezâhürlerinden, yani Zaman ile oluşa gelen tecellilerinden de bahsedeceğiz. Aydınlık ve Karanlık, olması gerekenlerden ve yozlaşanlardan bahsedeceğiz.
06.09.2023