Var olan her Şey, varlıklarını Varlık’tan alır, yani Mutlak Varlık olan Hakk’tan. Böylece deriz ki; Hakk, Hâlik’tir, yani Kendi Varlık’ından varlıkları halk edendir. Demek ki tüm varlıklar sıfat ve vasıflarını Mutlak Varlık’tan miras alırlar.
Güzellik de, bu bağlamda Varlık’a aittir. Hakk, varlıkları halk ettiğinde, Güzellik’i bu varlıkların birbirleri ile olan ilişkisinde, birbirlerine olan alâkalarında müşâhede ederiz. Bu şekilde hiç bir varlık yoktur ki, “tek başına” güzel olsun. Bu imkansızdır, keza Varlık’ın Bir ve cümle varlıkın Bir’likte oluşu itibariyle, Güzellik ancak “cümle varlığın Bir’liği” ile tecelli eder, yani bir vasıf olarak.
Bir düşünelim: Neyi Güzel olarak algılarız? Düşünürsek görürüz ki, Güzellik “Varlık’ın kendi kendisine” ve “varlıkların birbirlerine” olan ilgi, alâka, bağlılık, muhabbet, saygı ve anlayışın sonucu meydana gelen bir tecellidir.
Zekat, dua gibi ibadetler güzeldir, çünkü cümle varlıkın beraberliğini İlke edinirler. Nezâket, letâfet, yumuşak kalplilik, hilm gibi İnsânî özellikler de aynı sebepten güzeldir. Farklı varlıkların Sınır’larına saygılı olmak, işgalci bir tavır takınmamak, yani Edep de bu yüzden, Bir’liğe hizmet ettiği için güzeldir.
Sanat’ı düşünelim. Çizgiler ve renkler ancak anlamlı bir bütün oluşturduklarında, güzel denilir. Son zamanlarda çıkan ve ancak belli gruplarca reklamı yapıldığında sergilenebilen Modern Sanat temâyülleri, bu Bir’liğe hizmet etmedikleri, hatta “anlamlı olmak gereği dahi duymadıklarından” (!), güzel değildir. Ancak kibir ve ego kokan bu propagandaların güzel olduğu “iddia edilir”. Bu propagandalara mâruz kalmamış hiç bir kimse ise, bunlarda bir güzellik sezmez. Zira İnsan Sezgisi, Bir’liğin içindeki Örüntü’leri algıladığında, bu Sezgi hissiyatını oluşturur. Cümle varlıkın birliğini sezdiğimizde, bu bize, bu Bir’liğe dahil ve ait oluşumuzu hatırlatır ki, Sanat güzellikini buradan alır. Tabii Musiki, Edebiyat, Bilim, Dans gibi diğer “Yaratıcı Uğraşlar” da güzelliklerini aynı Bir’likten alır.
İnsan’ın güzelliki sezmesi için, İnsan olması yeterli (ve gerekli) bir şarttır. Bakınız, Robot değil, İnsan. İnsan var olduğundandır ki, Varlık ile ilişki içerisindedir. İnsan’ın Varlık ile kurduğu bu Râbıta, İnsan’a dair Güzel olan her şeyin kaynağıdır. Bu Râbıta, yani İnsan’ın Varlık ile kurduğu bu ilişki olmadan, Birey’in İnsan’lığından söz edilemeyeceği gibi, Sanat’tan da söz edilemez. Güzellik’ten de.
Modern Akımlar ise İnsan-Varlık ilişkisinin “kesilmesi”ni, ya da en azından bu ilişkinin “anlamsızlığını” (!) vaz ettiklerinden, içlerinde ne güzellik ne de İnsanlık barındırırlar. Bu bağlamda bunlar Sanat Eseri değildir, olsa olsa bir “görsel ürün”dür.
Bahsettiğimiz sebeplerden ötürü, Güzellik suflî bir amaçtan, Birey’in hazlarına hizmet eden bir lüksten ibaret değildir. Güzellik, her türlü İnsânî Yaratım’ın kökeninde yer alır; varlıkların birbirleri ile ve Varlık’ın kendi kendisine olan alâkasının bir neticesi olarak.
Halakel insan emin alak.
O, İnsan’ı alâk(a)dan yarattı.
Alak Suresi 2. Ayet
Böylece Hakikat’e uygun her İnsânî Yaratım, aynı zamanda Güzel’dir. Aynı sebeplerden Güzel değil ise Hakkânî de değildir. İnsânî Yaratım’ın ne olduğunda ve nasılından önceki yazılarımızda bahsetmiştik.
Mesela Cinayet neden Çirkin’dir? Çünkü Cânilik, varlıkların arasındaki bu bağın “kesilmesi”dir, ki bu da Güzellik için söylediklerimizin tam zıddına tekabül eder. Demek ki Güzellik’in tersi olarak Çirkinlik, “Bir’liğin zedelenmesine” yol açtığı için Çirkin’dir. “Bir’liğin tesis edilmesi” olan Güzellik’in tam aksine.
Bu minvalde diyebiliriz ki; Cânî “Varlık ile bağını kesen” veya “varlıklar arasındaki bağı kesen” kimsedir.
31.07.2023