Her İnsan, bir Aile’ye doğar. Bu Aile, en genel anlamıyla bize sunulan başlangıç koşullarının bir toplamıdır. Hayata dair ilk izlenimlerimizi burada ediniriz. “Doğru, yanlış, iyi, kötü” gibi kavramlara dair ilk düşüncelerimiz, ebeveynlerimiz tarafından etki altındadır. Böylece Dünya olarak algıladığımız şey, eğer aşılmaz ise, Aile’de gördüklerimizin bir toplamıdır.
Ebeveynler, elbette sadece birer insandır ve Dünya’nın ne olduğu hakkında mutlak hüküm sahibi değildirler. Aslen ebeveynlerimizin düşüncelerinin, davranışlarının, “iyi” ve “kötü” algılarının herhangi bir insanın düşünce ve algılarından bir farkı yoktur.
Her Birey, atalarının yaşayış biçimini, yani atalarının diyanetini sorgulamak ile mükelleftir. Aksi takdirde hayatının kendisine ait olduğu söylenemez. Böyle bir kimse kendi varlığı ve kimliği hakkında bilinç sahibi olamaz. Keza bunlar kendisine ait değildir. Edinilmiştir, aşılanmıştır; kazanılmış, yaratılmış değildir. Bu kişi, Hakk’tan değil, Halk’tandır. Kişi sorgulamadığı takdirde, Aile’sinden edindiği davranış kalıplarının var oluş sebeplerinin farkında değildir, cahildir. Neyi neden yaptığını bilmediğinden ve sadece Bilinç’siz bir biçimde davranış kalıplarını tekrar ettiğinden, uyanık halde rüya gören bir kimseye benzer. Hayatı ve Varlık’ı anlamlandıramaz.
Bu durum bir kabir hayatıdır. Sahiplenilmemiş, yaşanmayan bir yaşamdır. Kurtuluş ise ancak Allah’tandır ve ancak Hakk’ı tanımak ile mümkündür. Varlık’ı ve Yaradılış’ı tanıyan kişi, artık atalarının diyanetinden sıyrılabilir ve Kendi Ahlâk’ının mimarı olabilir. İşte bu, ancak okuyarak ve yazarak mümkündür. Önceki yazılarımızda okumanın ve yazmanın neliğinden bahsetmiştik, o yüzden bunlardan detaylıca bahsetmeyeceğiz.
Okumak ve Yazmak işleri ise Kitap sayesinde mümkündür ve Kitap’ı imâr eder. Yakılıp yakılan davranış kodlarımızın/kalıplarımızın yerini, böylece Hakk’tan lütfedilen Ahlâki İlke’ler alır. Sorgulamanın sonucu oluşan düşünce yoğuşması, tefekkür ibadeti ile damıtılır ve Yazı’yı meydana getirir.
“Yazı”yı en genel anlamıyla kullanıyoruz; fakat diyebiliriz ki, bir yorum olarak, Kişi’inin kendi nefsine yazdığı ahlâki ve etik İlke’lerdir. Bunlar “atalarının diyaneti”nin yerini alarak “Hakk Din”i oluşturur. Bu “Hakk Dini”nin adı “İslam”, Kitap’ı “Kur’an’ı Kerim”, Peygamber’i “Muhammed”dir.
“Atalarımızın diyaneti” İç’imizde yaşar. Dolayısıyla verdiğimiz mücadele kendi İç’imizde ve kendi İçimiz iledir. İrade melekemiz ile, bu kendi kendimize şekil verme işi için; Kitap, “değişmez” ve “sarsılmaz” oluşu ile İnsanlığımız Kalesi gibidir. Nefs’in değişkenliğine karşı sırtımızı yasladığımız bir dağ gibidir.
26.07.2023