Necromancer, Ölü Dirilten Metaforu

İnsanlık tarihi boyunca, nesilden nesile İmgeler aktarırız. Gelenek’in aktardığı bu İmge’ler, yok edilemez, keza İnsan'ın varlığı ile bütünleşiktir. Ancak Çağ’ların değişen kültür ortamlarıyla birlikte, algılanış ve yorumlanış biçimleri değişir.

Giriş

Bu yazıda bahsedeceklerim, tamamen kişisel fikirlerimden ibaret olup, bir Yorumlama’dan ibarettir.

İnsanlık tarihi boyunca, nesilden nesile İmgeler aktarırız. Gelenek’in aktardığı bu İmge’ler, yok edilemez, keza İnsan’ın varlığı ile bütünleşiktir. Ancak Çağ’ların değişen kültür ortamlarıyla birlikte, algılanış ve yorumlanış biçimleri değişir.

Necromancer, Ölü Dirilten Büyücü imgesi de zannederim ki bu zamansız İmge’lerdendir. Fark etmemiz gereken şey odur ki, bu İmge hakkında tefekküre dayalı olmayan düşüncelerimiz, Çağ’ın bir Yorum’undan ibarettir. Her türlü, İmgeler yorumlanarak anlam kazanır. Bu yazıda, kendi yorumumu ifade etmek istiyorum.

Ölüm, tüm filozoflarca üzerine değinilen en önemli gerçeklerden biridir. Son’un Başlangıç’ı anlamlandırması gibi, Ölüm de Yaşam’ı anlamlandırır. Bu sebeptendir ki, Yaşam’ı an-lamak Ölüm’den, Ölüm’ü an-lamak Yaşam’dan geçer. Ancak aydınlığın ve karanlığın uyumu, Resim’i görünür (zâhir) kılar.

Her Şey zıddı ile kâimdir. Bu demektir ki, Ölüm Doğum’un zıddı ise, Doğum da Ölüm’ün zıddıdır.

Pek çok kez, Ölüm ve Doğum’u birbirinden “ayrık” düşünürüz: Yani Ölenler ile Doğanlar arasında bir bağ bulunmaz. Doğanlar “yeni,” Ölenler “eski”dir.

Oysa tabiatı incelersek, Ölenler’in Doğanlar’a bıraktıkları mirasları görürüz sıkça. Etçillerin Otçulları, Otçulların Bitkileri yemesi, Bitkilerin ise bir zamanlar belki bir canlının bedenini oluşturmuş olan mineral ve amino-asitleri tüketmesi, bize Ölenler ile Doğanlar arasında sıkı hatta kopmaz bir bağ olduğunu gösterir.

Gelelim Dirilmek kavramına. Dirilmek ile Doğmak arasındaki fark nedir? Dirilmek ile genelde “ölmüş olanın yeniden doğması/canlanması” ifade etmek isteriz. Bu tip kavramları sadece maddi/materyal düzlemde düşünmek ise bizi düşünsel çıkmazlara sokar. Bu yüzden bu tip soyut kavramları düşünürken kendime şu soruyu sormayı severim: “Neden bu konu üzerine düşünüyorum? Ve dahası, bu konu üzerine neden düşünmeliyim?” Eğer düşüncelerimin kaynağı basit bir hayatta kalma arzusu ise, bu konuda düşünerek boş yere vakit kaybetmeye lüzum yoktur. Çünkü Ölüm’ün bir Hakikat olduğunu biliyorum ve düşüncelerim bu gerçeği değiştirmez. Çünkü tabiatın kanunları bellidir ve kusursuz bir Denge üzere işler.

Bununla birlikte Hermes Trismegistus’un Zümrüt Tabletler’inde yazdığı gibi, “Aşağıdaki Yukarıdaki’ne, Yukarıdaki Aşağıdaki’ne benzediği” için Âlem’i temâşâ etmek bize kendimiz hakkında Bilinç kazandırır. Böylece asıl konumuza yönelik şu sözleri söyleyebiliriz: Yaşam üzerine düşünerek, “içimizde” nelerin yaşadığını daha iyi anlayabiliriz. Ölüm üzerine düşünerek, içimizde nelerin öldüğünü ve Doğum üzerine düşünerek içimize nelerin doğduğu hakkında ve buna benzer “içsel” durumlar hakkında farkındalık kazanabiliriz. Ki bu da ümit ederiz ki bizi daha iyi, daha güzel, daha etik ve estetik bir yaşama ve ölüme yönlendirsin.

Fakat gelgelelim, Ölüm’ün Yaşam ile kopmaz bir bağı olduğunu söylemiştik. Ben yaşayan bir İnsan olduğuma göre, Yaşam beni ilgilendirir. Eğer Yaşam ve Ölüm BİR ve Bütün ise, ki bu Hakk’tır, o zaman en az Yaşam kadar Ölüm de beni ilgilendirir. Bununla birlikte, Doğmak ve Dirilmek kavramları da beni ilgilendirmelidir, çünkü bunlar Yaşam ve Ölüm arasındaki o gizemli, kopmaz bağı ifade ederler. Böylece şöyle bir çıkarım yapıyorum: Bu konuları ve kavramları incelemem, güzel bir Yaşam yaşayabilmem ve güzel bir Ölüm ölebilmem içindir.

Konu ile ilgili, yani Necromancer İmgesi ile ilgili bazı tehlikelerden ve bunların sebeplerinden bahsedelim. Kötülüklerin sebebi veya tetikleyici faktörüne Şeytan veya Şeytanî Kuvvet diyeceğim. Şeytani Kuvvet temel olarak şu şekilde çalışır: Doğal işleyişi tersyüz eder, olması murâd edilenin “zıddını” meydana getirir. Daha doğrusu Beşer’i bu fiili sergilemeye yönelik kışkırtır. Ve bu amaçla kişinin zaaflarına ve korkularına hitap eder.

Pek çok soyut, sembolik/simgesel kavramın yorumlanışında, maalesef bu etkiyi görürüz. Felsefi Anlatı’lar ve Kadim Semboller aslında, bizim de vardığımız aklî doğrultuda, İnsan’ın “içsel” dünyası ile ilgili bize bilgi verir. Keza bir İnsan’ı gerçekte ilgilendiren şey de budur. Bizler Tanrı olmadığımıza göre, “dışsal” olandan odağımızı “içsel” olana çekmemiz yerinde olacaktır.

Kusuruma bakmayın, konuya girişimiz epey uzun sürdü. Fakat bu giriş bölümünün Yazı’nın sağlığı açısından gerekli ve yerinde olduğuna inanıyorum. Devam edelim.

Necromancer İmgesi

Necromancer, Ölü Dirilten İmgesi’ni bu doğrultuda yorumlayacağım. Yani “içsel” olarak. Neler öldü içimde? Neleri kaybettim, neleri “unuttum”? Dün kim idim, bugün kime dönüştüm? Kim “öldü” benim ismimi taşıyan, benim bedenimde yaşayan? Kim olarak öldüm ve kim olarak doğdum? Ölüp, doğduğuma göre, kim olarak dirildim? Unutmayın, “içsel” olandan bahsediyoruz. “Dışsal” olarak ne ölen var ne dirilen. Gene de, her Ölüm kendi ağırlığını taşır. Bir şarkıda dediği gibi, “Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş”.

İmgelere sanat eserlerinde rastlarız. Sanat’a ve Edebiyat’a konu olurlar. Bana bu konuyu düşündüren ise, Solo Leveling adlı bir çizgi-roman oldu. Kısaca çizgi romanı, size ana hatlarıyla özetleyeyim.

Kahraman sayısız Şeytan’ı öldürür, sürekli güçlenir ve öldürdüğü canavarları Gölge Ordusu’nda diriltme kabiliyeti edinir. Böylece bir ölümsüzler ordusunun Kral’ı olur. Tabii ki bu güçlerini iyiliğe yönelik kullanır. Bir noktada o kadar güçlenir ki, Melekler olarak tasvir edilen varlıklara dâhi boyun eğdirir ve Âlem’de düzeni tesis eder. Bu süreçte, canı dâhil her şeyini feda eder. En sonunda tüm benlik ve arzularını da feda ederek Gölgeler Kralı ile BİR’leşir ve Bütünleşir.

Tüm bunları, hasta annesi başta olmak üzere, sadece sevdiklerini koruyabilmek adına, benliğini düşünmeden yapar.

Yorumlama

Şimdi bu Kahraman’ı, kendi yorumumuz ile harmanlayalım. Diyeceğiz ki Gölge Kral/ Necromancer, Ölü Dirilten; kendi içindeki, Nefs’inde yer etmiş şeytanları ve şeytanî vasıfları Katleden’dir. Bu bakıma, evet, Katil’dir. Katlettiği “içsel” şeytanlarını artık “mutlak teslim olmuş” hâlde diriltip, onları Gölge Ordusu’na katandır. Yani kendi zaaflarını ve arzularını katlederek öldüren, ve bunların artık “ölümsüzleşen” bilgisini, yani Nefsinin Bilgisini Gölge’sinde Sırlayan’dır. Benzer bir Anlatı’ya, Hz. Süleyman ile ilgili de rastlarız: “Hizmetine/ordusuna görünen ve görünmeyen güçler lütfedilmiştir.”

Çaba üzere yaşar, büyük Sorumluluklar üstlenir. Bu açıdan, Savaşçı’dır. Sevdikleri uğruna savaşır, bu açıdan Aşık’tır. Gölge’sine kattıklarının bilgisine sahiptir, bu açıdan Büyücü’dür. Ölüler Ordusu hizmetindedir, bu açıdan Kral’dır. Her şeyini ona lütfeden Hakk’a teslim olmuş, bu yolda benliğini feda etmiş ve O’nun aynası olmuştur. Bu açıdan Şehit’tir. Benim Yorum’ladığım biçimiyle, Aydınlık Necromancer, Ölü Dirilten, İnsan-ı Kâmil’dir.

Kötülük Kutbu

Bahsetmiştik ki, kötülük “ters-yüz etmek”tir. Metaforlar, yorumlanarak anlam kazanır. Eğer “tersine” bir yorum yapacak olsaydık, işte o zaman Necromancer’ı kötülüğün bir simgesi olarak yorumlamış olurduk. Bu “tersine” yorumlama biçiminde, “içsel” olan “dışsal” olan ile değiştirilir. Yani Bâtın olan Zâhir, Zâhir olan Bâtın olarak görülür. Arketipi bu şekilde yorumlayan kişi, Arketip’in Kötülük Kutbu’nu görecektir. Böylesi bir Şey, çünkü böylesine kişi demek istemem, “dışsal” olanı yani kanlı canlı insanları öldürüp, yürüyen ölüler haline getirip, bunları kukla gibi parmağında oynatmak ister. Buradaki “öldürmek” eylemini ise, insanların bedenlerinden çok, ruhlarının katledilmesi olarak görürüz. İçleri boşaltılan, her türlü manevi değerini yitiren insanlar, böylece yürüyen ölülere dönüşür ve Karanlık Necromancer’ın kuklası haline gelir. Bu kutuptan hazzetmediğim için, daha fazla uzatmadan konuyu burada noktalayacağım.

18.04.2023

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir