Aklın Gözü Metaforu

Bu yazımda, aklın işleyişini ifade eden Aklın Gözü metaforundan bahsettim.

Gözlerimin önünde pek çok olay gerçekleşiyor. Kimisi ise çoktan gerçekleşmiş ve sonuçlarını görüyorum. Gözlerimin, daha doğrusu Zihnimin ayırt edebileceği hızda gerçekleşen olaylar için ise “hareket halinde” olduğunu söylüyorum. Bununla birlikte, eğer yeterince uzun süre bana hareketsiz görünen bir şeyi incelersem, aslında bu ve buna benzer pek çok şeyin hareket halinde olduğunu fark ederim. Mesela çimenler hareketsiz görünmekte birlikte, sürekli (büyüme) hareket halindedirler.

Başka durumları da göz önüne alalım. Bize göre yavaş olan şeylerin hareketini ilk bakışta anlamakta zorlandığımız gibi, bize göre çok daha hızlı hareket eden şeylerin hareketini de ayırt etmekte zorlanırız. Bize göre yavaş hareket eden şeylere içgüdüsel olarak durağınlık atfettigimiz gibi; bize göre çok hızlı hareket eden şeyler için de, bu olayların “anında” ve “sürekli” biçimde gerçekleştiği yanılgısını yaşayabiliriz. Örneğin Işık ve Ses gibi, bize göre çok hızlı hareket eden şeylerin hareketini algılamakta zorlanırız.

Benzer durumlar çok büyük ve çok küçük şeyler için de geçerlidir. Bu şekilde her Şey’in/Birim’in kendisine has Zamansal ve Mekansal özellikleri vardır. Bu ikisi, yani Zaman ve Mekan, birbirinden ayrılamaz nitelikte olup, Zaman-Mekan için Hakk ismini zikredeceğim.

Evren’deki her şey, Zamanın Akışı ile yaratılır. Böylece her Birim, Hakk’ın bir veçhesi olmakla birlikte, kendisine has bir Ritim’e tabidir.

Benim gözlemlediğim kadarıyla; her insan kendisine benzeyeni daha kolay anlarken, çoğunlukla kendisine daha az benzeyeni anlamakta zorlanır. Ritmi bize göre farklı olan şeyleri anlayabilmek içinse, Bilinçli bir Çaba sarf etmemiz gerekir. Bu bağlamda Bilim İnsanı, Filozof, Sanatçı, Müzisyen ve diğer tüm Akledenler; odaklandıkları şeyi anlamak adına, onun Ritim’i ile kendi Ritimleri arasında bir Bağ/Rabıta kurarlar. Böylece akleden insanlar Hakk’ın nice güzel veçhelerini keşfederler. Onunla Rabıta/Bağ/Uyum kurarak kendi Bilinç Düzeylerini de yüceltmiş olurlar. Çünkü Evren’deki herhangi bir Birim’in Ritmi, Tabia’sı ile gönül bağı kuran İnsan; Hakk’ın bir veçhesi ile bağ kurmuş olup bu minvalde Hakk’a rabıta etmiş olur.

Peki bizden farklı olanların Ritim’leri ile nasıl bağ/rabıta kurarız? Küçük ve büyük şeyleri bir düşünelim. Örnek olarak “çiçek”i ve “dağ”ı ele alalım. Bunlar da, diğer tüm Birimler gibi kendileri olarak bir Bütün’dür ve kendilerine ait Alt-Birimler’e sahiptirler.

Öncelikle kendimize sıkça “ne olduğumuzu” hatırlatmamız gerekir: “Çiçeğe ve dağa bakıyorum.” derken, “Bir insan, bir çiçeğe veya bir dağa bakıyor.” bilincinde olmamız gerekir. Böylece benim gözlerimin, boyumun/hacmimin, düşüncelerimin ve duygularımın da Görüş’ümü etkilediğini idrakinde olurum.

Akıl Gözü ve Üçüncü Göz ile bakmak dediğimiz olay, işte bu süreç içerisinde gerçekleşir:

Dağa bakıyorken, artık kendime de bakıyor olurum. Artık onu görebilmemin tek yolunun kendim olmak olduğunu anlayınca, kendimi de Seyr’e dahil ederim. İki gözüm, ancak önünde olanı görür; oysa 3. gözüm olan Akıl, hem beni hem dağı “görür”. İkimiz arasında Bağ/Rabıta kurar. Aramızda Seyreyleyen Işık’tır aslında. Bizi Birleyen O’dur aslında. Bu İdrake varmanın tek yolu, Akıl ile bakmaktır, ki bu aktif bir Çaba’yı gerekli kılar. Benliğime “öteden” bakabilmeyi gerektirir.

Akıl bu sebeptendir ki Üçgen veya İçinden Bir Gözün Baktığı Üçgen olarak sembolize edilir.

Burada duralım ve bazı yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için ufak bir açıklama yapalım. Semboller, doğada/tabiatta bulunan belli olguları açıklamak için kullanılırlar. Bir sembol bir çeşit “organizasyon” tarafından benimsenmişse de, bu sembolün aslı varoluş sebebi değildir. Nasıl günümüzde Gökkuşağı, LGBT’den önce de var idiyse; Aklın Gözü sembolü de, onu bayraklaştıranlardan önce de var idi. Sembolleri sadece belli grupların bayrağı olarak algılamamak gerekir.

Devam edelim.

Akıl, 2 Şey’e (ve onların aşkına) bakan, “Seyreyleyen, 3. Olan”dır. 2 Şey’in, Birim’in, arasındaki ilişkiyi incelerken; bir yandan da her ikisi ile ayrı ayrı ilişki içerisindedir. Aktif halde Seyreyleyen Akıl Gözü(m); hem kendimi, hem dağı, hem aramızdaki Rabıta’yı seyreder.

Akıl perspektifinden baktığımızda, Ben ve Dağ 1 görünür; yani aynı Birim’in Alt-Birimleri, parçaları olarak görünür. Akıl Gözüm ile konuşursam, daha doğrusu “Ben”i O’na teslim edersem, artık Biz derim. Çünkü artık, aynı Vücud’un, Hakk’ın vecheleri olduğumuzu görür hale gelirim.

Bahsettiğimiz üzere, tüm bu süreç Çaba gerektirir. Şahsen Ben, her zaman bu hal üzere olamıyorum. Fakat ne zaman bunu başarsam, kendimi huzurlu ve sakin hissederim.

Bana göre Sevgi budur. “Biz” olduğumuzu görmek ve yüreğinde hissetmektir. Ayrık ama Bütün…

Artık yeni bir tecelli vukû bulur: Kimdir Biz’i buluşturan? 3’ü 1 ettik, Üçgen’i çizdik. Burada bir gizem ile karşılaşırız: Akıl, kendisine sahip olabilir mi? Aklın “Ben”i kuşattığını gördük, bu bağlamda Akıl Ben’in hizmetine sunulmuş bir Melek(e)’dir.

Peki Aklın ötesinde ne/kim yer alır? Akıl, Ben ve Dağ için “Biz” der; çünkü “Ben” ve Dağı BİR görür. Akıl, bizi görür ama Aklı kim görür? Akıl, Ben’i kuşattığı için “Ben Aklı görenim.” diyemem. Çünkü “Ben”, “Dağ” ile aynı düzlemdedir bu durumda.

Böylece Üçgen’imize bir ekleme yaparak yeni bir sembol elde ederiz: İçinden Bir Gözün Baktığı Üçgen.

Aşık ile kurulan Rabıta, Biz’i O’na, ismi gereksizce zikredilmesi edepsizlik olana taşır. “Ben” düzleminde algılanması zaten mümkün olmamakla beraber, Akıl ile kuşatılması da namümkündür. Bu yüzden kadim irfani gelenekte adının fazlaca anılması hoş karşılanmaz.

Üçgen içindeki Göz, bir yorum olarak; O’nun Bilincini ve Mutlak Görücü oluşunu simgeler. O, aynı zamanda, Görüş’ü mümkün kılandır; Işk’ın sahibi, Aşık’tır.

18.08.2022

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 522

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir