Bir insan söyle diyebilir: “Ben, ıstırap çekmeyen kişiye güvenmem. Dertli insan, daha güvenilirdir. Çünkü acı bilgelik kazandırır.” (Söylem A)
Bir başka insan ise şöyle diyebilir: “Ben, sürekli ıstırap halinde olan kişiye güvenmem. Çünkü kişi kendi mutluluğundan sorumludur. Acılarından, tamamen ol(a)masa da, kurtulamayan kişi, bilge değildir.” (Söylem B)
Bu iki argüman da kendi içlerinde bazı doğru tespitler barındırıyor. Fakat birbirine zıt görüşler sanki, değil mi? Zıt kutuplar… Ne var ki bu iki söylem de özünde aynıdır.
A kişisi de, B kişisi de aslında aynı ifadede bulunur: “Ben, kendime benzeyene güvenirim ve bana benzemeyene güvenmem.” A kişisi daha pesimist ve dertli bir insan, B kişisi ise daha optimist ve sakin bir insandır.
A ve B kişileri, benim zihnimin bir misafiri oldukları için, size şunun garantisini verebilirim:
İkisi de sadece kendilerini ve kendi görüşlerini umursarlar. İşte tam da bu yüzden, görüşleri hep eksik kalacaktır. Aynı sebepten birbirleriyle anlaşamayacaklardır. Çünkü birbirlerinin aynı olduklarını fark edemeyeceklerdir.
Benzer durumları, tüm “zıt” görüşlerde görebilirsiniz. Özünde aynıdırlar. Bir alt boyutta, kişilere ve kişileri meydana getiren koşullara göre kabuk değiştirirler.
Örneğin; A partisi ile B partisine ait olmak özünde aynı şeydir. Çünkü ikisi de bir “ait olmak” eylemidir. Tek fark, aidiyet duyan bireylerin yetiştikleri/maruz kaldıkları kültür ortamıdır.
İnsan taraf olamayan, fakat taraf olduğu yanılgısını yaşayan bir yaratıktır. Kendi ufak aklı ile kendi ufak yanılgılarını; ufak yanılgıları ile kendi ufak cehennemini oluşturur. O ufak cehenneme, Cehalet adını veriyorum.
25.06.2022