Yıl 2021, aylardan ağustos. Bir süredir gözlemlediğim ve an itibariyle ifade etmem için gerekli kelimeleri yakaladığım bir durumu (veya belki kelimeler beni yakalamıştır) hemen yazıya dökmeye giriştim.
Yaklaşık 2 senedir öncekine kıyasla çok daha fazla kitap okumaktayım. Pandemi ve okulların uzaktan olması ile kitap okumak vakit geçirmek için yöneldiğim ana uğraşlarımdan biri hâline geldi. Son 8 aydır da, bunun yanına yazma uğraşını da ekledim.
Bu yazıda bahsetmek istediğim konu, kitapları nasıl seçtiğim. Yazılmış binlerce kitap bulunmakta. Peki bunların arasından bir tanesini insan nasıl seçebilir? Açık konuşalım, yazılmış tüm kitapları okumak, bir insan ömrüne sığmaz. Bir kitabı seçebilmek için bence insanın kendisine sorması gereken ilk soru, neyi merak ettiğidir. Bu basit gibi görünmekle birlikte, aslında cevap vermesi oldukça zor bir sorudur.
Bunun sebebi ise şöyledir:
İçimizde bizi harekete geçiren, belli şeylere bizi yönlendiren güdülerimizi kelimelerle açıklamak zordur.
Bizi kitap okumaya, bir kitabı seçmeye (ve bazılarını göz ardı etmeye) yönelten de gene bu içgüdülerimiz, hislerimizdir. Benim neden kitap okuduğuma gelecek olursak; beni harekete geçiren bu içgüdüm, en yakın tabiri ile, bir anlam arayışıdır. Benim için bu amaca hizmet etmeyen her kitap, tamamen gereksizdir. Hatta gözümde kimisi çöp niteliğindedir.
Anlam arayışı aslında hem bir anlam oluşturma – anlamlandırma çabası hem de anlamın özüne yönelmedir.
Bu arayış bir yolculuktur ve bilindiği üzere, yolculuk adım adım ilerler. İşte seçtiğim her kitap, benim için üzerinde ilerleyebileceğim bir kaldırım taşıdır. Doğru seçilmiş bir kitap, ufkumu genişletir, bana düşünebilmek için yeni araştırma alanları verir. Bu sayede her yeni kitap ile birlikte, bir adım daha ilerlemiş olurum.
Doğrusu çocukken anne – babamın bana okumanın faydaları ile anlattıkları zırvalıklara pek gıcık olurdum. Hep “kitap okumanın faydaları”ndan bahsederlerdi. Bu içi bomboş, cansız bir söylemdir. (Zaten ilahi emir “Kitap oku.” değil, “Oku!”dur.) O zaman şu soruları sormak bir ZORUNLULUKtur: “Ne”yi okumalı, “Neden” okumalı, “Nasıl” okumalı, “Ne için” okumalı. Bu soruların açıklamaları yapılmadan çocuklara ve gençlere kitap okumanın faydalarından bahsetmek bir akıl tutulması hâlidir.
Benim için önce bu soruların cevaplanması gerektiğinden, bu beni felsefe kitaplarına yönlendirdi. Tabii ki bu itici sebep farklılık gösterebilir. Dolayısıyla kişilerin kitap okuma sebepleri de farklılık gösterebilir. Başka insanların zihinlerini bilemeyeceğimden, kendi deneyim ve tercihlerimden bahsedeceğim.
Bir kitabı okuyup bitirdiğimde, eğer bu gerçekten merak ederek aldığım ve severek okuduğum bir kitap ise, Bende mutlaka bir şeyler değişmiş olur. Bence kaliteli bir kitap tam anlamıyla sarsıcı olmalıdır. Sadece kitaplar değil, kaliteli her medya aracı; filmler, diziler, tiyatro oyunları, ve diğer anlatım türleri için de bu geçerlidir. Adeta bir deprem etkisi yaratmalı, sağlam olmayan “binaları” yani görüş ve fikirleri yıkmalıdır. Tabii ki bu tek başına yetmez, bundan sonra da yıkılanların yerine yenileri inşa edilmelidir. Daha sağlam, daha gerçek ve daha doğru bir biçimde…
Bu açıdan bakarsak, bir şeyleri yıkmaya yönelik fakat yerine yenisini inşa edemeyen her anlatı aracı, eksiktir ve bundan ötürü kalitesizdir. Bu biçimde eksik ve kalitesiz olan anlatı ve söylem ürünleri, genellikle bir manipülasyon aracı olarak belirli ideolojileri insanların kafalarına yapay bir biçimde enjekte etmek için kullanılır. Buna bağlı olarak, bu çeşit dizi, film, kitapları her gördüğümde içimde bunlara karşı bir tiksinti oluşur. Bu çeşit yapımlara kendilerini maruz bırakanlara karşı ise öfke ile karışık bir acıma…
Tekrar kitaplara dönelim. Aradığım şeye doğru beni ilerleteceğini anladığım bir kitap bulduğumda, sanki bir anahtar kilidine “cuk” diye oturmuş gibi hissederim. Bu kitap, beni bir noktaya kadar ilerletir ve orada durur. Böylece ilerlediğim yolda bana bir kaldırım taşı olacak bir sonraki kitaba geçerim. Ve bu döngü bu şekilde kendini tekrar eder.