Slice of Life Animelerindeki “Yaşamın Sesi”

Slice of Life yani Yaşamdan Kesitler olarak kategorize edilen animelerin özelliği gündelik hayatı ve "sıradan" insanları anlatıyor olmalarıdır. Bu animelerde, genelde; diğer animelerdeki gibi savaşılması gereken İblis Lordları, fethedilmesi gereken ülkeler, aşırı acı ve dram veya aşırı mutluluk ve mükemmellik bulunmaz. Bunun yerine konu olarak hepimizin empati kurabileceği sorunlar, sevinçler ve kişiler ele alınır.

Beni tanıyanların da bildiği üzere, anime izlemeyi severim. Şahsen oldukça etkili bir hikaye anlatma aracı olduğunu düşünüyorum.

Konumuz olan Slice of Life yani Yaşamdan Kesitler olarak kategorize edilen animelerin özelliği, gündelik hayatı ve “sıradan” insanları anlatıyor olmalarıdır. Bu animelerde, genelde; diğer animelerdeki gibi savaşılması gereken İblis Lordları, fethedilmesi gereken ülkeler, aşırı acı ve dram veya aşırı mutluluk ve mükemmellik bulunmaz. Bunun yerine konu olarak hepimizin empati kurabileceği sorunlar, sevinçler ve kişiler ele alınır.

Anlatılan aslında direkt yaşamın kendisidir; tabii ki mesela savaş odaklı, kanın gövdeyi götürdüğü türden animeler de yaşama dair şeyler barındırır fakat bunlar hep olağanüstü durumlardır. Gündelik hayata dair pek az şey barındırırlar.

Bu Yaşamdan Kesitler türü animelerde ortak görülen bir temadan bahsetmek istiyorum. Zaten bu yazının asıl yazılış sebebi de bu.

Bu temayı yazının geri kalanında olabildiğince betimlemeye çalışacağım.

Özellikle çoğu animenin ortam olarak Japonya’da geçtiğini (ve Japonya’nın kültüründeki sakinliği) de göz önünde bulunduracak olursak, genelde sahnelerde bir yavaşlık ve sakinlik hakimdir. Yani sürekli bir duygu patlaması, heyecan, eğlence ve aksiyon durumu yoktur. Bununla beraber tabii ki bu, dizideki karakterlerin iç dünyasının da güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmez. Zaten bu türden animelerdeki belki en ilgi çekici olan şey, animedeki dış dünya (ki bu biz izleyicilerin izlediği dünya oluyor) aynı gerçek hayattaki gibi bir düzen ve sıradanlığa sahipken, o dünyanın içindekilerin ne kadar özgün yaşamlar sürdüğünü ve kişilerin kendilerine has benliklerini görebilmemizdir.

Yaşamdan Kesitler türü animelerin izleyiciye bir farkındalık hali aşıladığını düşünüyorum. Bunu mümkün kılan asıl faktör ise, bizim izleyici olmamızdır. Bunun anlamını biraz daha açacak olursak; bu tür diziler yaşamı belirli bir bütünsellik içinde görebilmemizi sağlar. Dizide yaşamı bütünsellik içerisinde görmemiz gerçek dünyaya kıyasla daha kolaydır, çünkü o yaşantının içinde biz bulunmayız. Kısacası o dünyaya dışarıdan bakarız.

Bu tür animelerde betimlenen dünyanın bütünselliğini bozmamak için, çoğu zaman, karakterin günlük yaşamını izlerken gereksiz müzikler ile yapay bir duygu durumu oluşturulmaya çalışılmaz. (Bunu korku-gerilim tarzı dizilerde pek sık görebilirsiniz). Bunun yerine insanların yürüyüş seslerini, yolun kenarındaki nehrin şırıltısını, tabak – çanak seslerini ve günlük konuşmaların sesini dinlersiniz; tabii arada ufak vurgulayıcı efektler de olabilir fakat bunlarda aşırıya kaçılmaz.

Toparlayacak olursak, izlediğimiz şey belirli bir olay veya konudan ziyade yaşamın kendi süreci olur. Bu yüzden bu hikayeler bize birden çok duyguyu aynı anda yaşatır. Bu duygu durumlarını genelde tatlı – hüzün, acı – sevinç gibi adlandırıyoruz. Bu kelimeler oldukça ilginçtir; çünkü genelde “acı” keder, “tatlı” ise sevinç ile bağdaştırılır.

Fakat yaşam gerçekte bunları birbirinden ayrık olarak değil, iç içe barındırır. Eğer ki bu ikisi yaşantımızda birbirinden tamamen ayrık vaziyette ise, bu da zaten akli sağlık sorunlarını doğurur. Keza bedeli ödenmeyen zevk – sevinç bağımlılık, uyuşukluk ve anlamsızlık – amaçsızlık doğurur. Tesellisi olmayan acı ise travma, hastalık ve depresyona sebep olur. Tabii ki ayrıca belirtmek gerekir ki gerçekte ne bedeli olmayan sevinç ne de tesellisi olmayan acı bulunur. Çünkü evren hiçbir şey zıddı olmadan var olamaz. Dolayısıyla bunlar aslında bedeli ödenmemiş zevk ve tesellisi bulunmamış – aranmamış acıdır. Ve bedeli ödenmeyen her şeyin bir cezası olur, yani o ceza ödenen bedel olur.

Başlık geçen Yaşamın Sesi ise tek, belirli bir sesten ziyade tüm seslerin bütününü ve bütünlüğünü anlatmak için bir metafor aslında. Yani somut bir sesten ziyade bütünlüğün oluşturduğu hissiyat, harmoni, uyum, huzur…

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir