“Anlam” Üzerine Bir Deneme

Hep aklıma takılmıştır: Anlam nedir? Bu soruyu sormamın yegane sebebi ise anlamsız şeyleri sıkıcı ve gereksiz bulmamdır. Tamam iyi güzel, anlamlı şeyler peşinde koşalım da, Anlam nedir? Neye "anlamlı" deriz? İşte başka bir yazım üzerine düşünürken, bu konuları inceleme fırsatı buldum ve bunu ayrı bir deneme yazısı haline getirdim.

Giriş

Bu yazı aslında ilk başta, sembolizm hakkındaki bir yazım için bir ön-açıklama şeklinde olacaktı. Fakat konuyu daha derinlemesine incelemek istediğimden, ayrı bir yazı olarak hazırlamaya karar verdim.

Hep aklıma takılmıştır: Anlam nedir? Bu soruyu sormamın yegane sebebi ise anlamsız şeyleri sıkıcı ve gereksiz bulmamdır. Tamam iyi güzel, anlamlı şeyler peşinde koşalım da Anlam nedir? Neye “anlamlı” deriz? İşte başka bir yazım üzerine düşünürken, bu konuları inceleme fırsatı buldum ve bunu ayrı bir deneme yazısı haline getirdim.

Anlam Üzerine

Yazıda bahsi geçen durum ve konuların daha açık anlaşılmasını sağlamak için, önce konunun temelinde yer alan bazı varsayımları açıklamak istiyorum.

  1. Her şey bir anlama sahiptir,
  2. “Anlamsızlık” mevcut değildir.

Bu iki maddenin kanıtlanmasını ise etimolojik bir yöntemle yapacağız:

Anlam kelimesinin kökenine inecek olursak, kelimeyi “an-la-m” şeklinde ayırabiliriz. Kelimenin kökeninden başlayacak olursak, anlamamız daha kolay olacaktır.

1) Her Şeyin Temeli Olan, An-

Kelime olarak “an”, en kısa süre, anlamına gelmektedir. Cismin ya da kişinin bulunduğu hal, durum olarak da düşünülebilir.

Bu kökten türeyen “an-ı” kelimesi ise cismin ya da kişinin geçmişteki halini, durumunu anlatmak amacıyla kullanılır.

“an-mak” kelimesini ise benzer biçimde, eskiden bulunulan durumu, hali yeniden yaşamak manasında kullanılır.

Yani An için, kişinin bulunduğu hal anlamında, deneyim karşılığını kullanabiliriz.

2) “An”ı ‘Ol!’dur, yani, An-la-

Kelime olarak,

  • “hal-len-mek” = (belirli bir) “hal-ile-ol-mak”, çünkü hâl anlık durumdur, o zaman hallenmek anlamaktır;
  • “kavra-mak” = “kap-ra-mak”, çünkü anlaşılan şeyi benliğimiz ile kavramış, onu benlik “kabımızın” içine almış oluruz;
  • benliğinde deneyimlemek;

anlamlarına gelir.

Mana açısından daha da derine inecek olursak, “oldurmak”tır “an-la”mak. Anlayanlar, ânı olduranlardır.

Bir örnekle açıklamak gerekirse: Bir konsepti ya da kavramı anladığınızı farz edin. Çok karmaşık bir şey olmasına gerek yok, mesela bir geometrik şekil olarak “kare”yi düşünelim. Kare denilen şey herkesin bildiği gibi 4 kenarı eşit, kenarları arasında 90 derece açı bulunan, 2 boyutlu düzgün dörtgen şekildir.

Karenin ne olduğunu bir kez anladığınız vakit, kare sizin tarafınızdan sayısız kez tekrar yaratılabilir hâle gelir. Bu yaratışın ille de kağıt kalem ile olması gerekmez, zihinsel-hayali yaratış da bir yaratış biçimidir çünkü.

Anladığımız şeyler, zihnimizde canlandırılabilir hâle gelir. (Canlandırmak kelimesi de ilginçtir, can kökünden geliyor. Yani can vermek…) Bu canlandırma süreci ise, anlanan kavramın özüne (ideasına) ulaşmak ve onu tekrar gerçekleştirmektir.

Photo by NASA on Unsplash

3) Varılan (Nokta), An-la-m

“Anla-m”, “anla-nan” şeydir. Yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak, deneyimlenen şey, kavranan şey olarak açıklayabiliriz.

O zaman anlam, deneyimlenen şeydir. Peki neyi deneyimleriz biz? Mesela yalan, yanılgı ya da illüzyonlar deneyimlenebilir mi, kavranabilir mi?

Bu mümkün değildir, çünkü kelime anlamı dolayısıyla yanılgı ve yalan, yanlış anlaşılan şey demektir. Bir şeyi yanlış anlıyorsak, gerçekte deneyimlenen şey, bizim algıladığımızdan farklı demektir. Kısacası illüzyon ya da yanılgı, deneyimlenen şeye değil, bir deneyimleyememe ya da eksik deneyimleme durumuna verilen addır.

İdeal olarak, Anlamak Anlam’a ulaşmaktır. Anlam ise özünde hakikatin ta kendisidir. Çünkü yaradılışın özünde olan şey Hakikat‘tir. Hakikat’ten kastım ise varlığın gerçeği, özü, kaynağı… Zaten özde olan gerçektir ve gerçek olan özdedir.

Demek ki ancak ve ancak Hakikat gerçek anlamda deneyimlenebilir. Bunun haricindeki her deneyim ise kendi içerisinde eksiktir. Bir yanılsama halinde olmak da, bir deneyimleyememe hali anlamına gelir. Biz de deneyimlediklerimiz tarafından şekillendiğimize göre, yanılgılara kapılmış bir hayat sürenler, eksik yaşıyor demektir. Çünkü hep eksik bir deneyim içerisinde olacaklardır. Aynı Matrix’in içinde yaşayan insanlar gibi…

Baştaki iki varsayımımıza dönecek olursak:

  1. Her şey anlama sahiptir, çünkü her şey bize (dolaylı ya da direkt yoldan) bir deneyim kazandırır ya da kazandırma potansiyeline sahiptir. Deneyimlenene anlam dediğimize göre deneyim var olduğu müddetçe anlam da var olacaktır.
  2. Anlama sahip olan şey var olan şey olacağından, anlam varlığın karşılığıdır diyebiliriz. Öte yandan “anlamsızlık” da yokluğun karşılığı olacaktır. Yani yokluk anlamsızdır ve anlamsızlık yoktur, çünkü Yok’ta olan mevcut değildir. Yani anlamsızlık mevcut değildir.
Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir