Mânâ İksirleri

Bilgi, bizzat varlıktır. Başka bir deyiş ile, biz olduğumuz şeyin bilgisine sahibiz; veya bizzat o bilginin kendisiyiz.

Eski Simyagerlerin felsefesi, maddi âlemde şahitlik edilen eşyayı (şeyleri), mânâ âleminin teşbihi suretleri olarak anlardı. Keza, zaten iki âlem arasında mutlak bir ayrımdan söz etmek mümkün değildir. Hayalimizde suretlerin canlanması ise, öncelikle zihnimizde cisimlerin varlığının algılanmasını (bunlara şehadet edilmesini) gerektirir.

Bilgi, bizzat varlıktır. Başka bir deyiş ile, biz olduğumuz şeyin bilgisine sahibiz; veya bizzat o bilginin kendisiyiz. O zaman öğrenmek ne ola? Öğrenmek, Antik Simya açısından, bizzat varlığın Dönüşüm’ü demektir. Bu bağlamda; Aydınlanma arınarak Yaratıcı’ya yakınlıktır, Cehalet ise bunun zıddıdır.

Kısacası; bir şey, bir varlık, kendi Öz’ünde tecelli eden İlâhî İsim’e döndüğünde; onun arınarak Rabb-i Has’ına tâbî olduğunu söyleriz. Yani murâd edilen, her varlıkın kemâlata ermesi ve kendi fıtratını en güzel şekilde sergilemesidir.

İşte bu bağlamda, Dönüşüm süreci hakkında Simyager’lerin sunduğu örnekler, teşbîhen İnsan’ın Rahmânî Dönüşüm’üne, yani Nefs’in arınarak Ruhânî’leşmesine işaret eder. Dolayısıyla teşbihin salt zâhirine takılmamak ve bâtınındaki mânâya yönelik okumak gerekir.

Mânâ’yı özümsemek anlamında kullanılan ifadelerde, remzi/sembolik açıdan mânâ bir “besin”e de benzetilir. Çünkü besinin bedenimize katılışı gibi, mânâ da nefsimize katılır. Tabii, latif olan ile cismani olanın uyduğu “ölçüler” farklı olsa gerek; İç Dünyamız da cismani kısıtlar ile kısıtlanmış değildir. “Benim Arz’ım Vasi’dir (geniştir)” (Ankebut/56) ayetinde de işaret edildiği gibi…

Bu şekilde remzi/sembolik dilde, mesela “mânâ iksirleri”nden veya “mânânın deminden” bahsedilir. Esasında bu Simyager’in (Âşık-Filozof’un) kendi Gönlü’nden (Mânâ Âlemi’nden) damıttığı Kelâmı’dır.

Tabiat ve Tabiî Mantık Hakkında (başlıklı yazıda) değindiğimiz gibi, Tabiat’ın meydana getirdiği bir nesne, Tabiî Mantık’ın bir önermesi olarak tasavvur edilebilir.

Dolayısıyla, Simyager’in Tabiat ile uyumlu olan Kelâmı, Tabiî Mantık gereğince, madde âleminde de Rahmânî bir dönüşüm için bir reçete olarak ele alınabilir. Aynı sebepten; (simetrik-tersi biçimde de) böyle bir reçete felsefî sembolizm için bir dayanak olarak ele alınabilir. Meselâ, Doğu Felsefesi’nde çayın ve demlenmenin konu edilmesi buna örnek verilebilir.

24.02.2025 [Y.T]

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 596

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir