Çalışmak Ne Demek?
Nedir şu “çalışmak” dediğimiz?
Çalışmak, TDK sözlük tanımına göre: “Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak” ve “Herhangi bir iş üzerinde olmak”.
İnsanlık tarihi boyunca, eğer mirasa konmadıysanız, her bireyin hayatını sürdürmesi, hayatta kalması için çalışması gerekiyor. Çalışma, tanımı gereği, emek göstermek demek. Hayatta kalmak için çalışmamız gerekiyorsa, demek ki çalışmayı “yaşam için verilen emek” diye tarif etmek de mümkün.
İşte bu yazıda; yaşam için verilen emeği ve sanılanın aksine, bunun aslında özünde bir zulüm, kasıtlı bir varlık – işkencesi olmadığını ve neden bu şekilde düşündüğümü açıklamak istiyorum. Bunun için, önce gerçek zulüm olan Kölelik kavramından bahsedeceğiz. Fakat bundan önce araya Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini açıklayan bir görsel ve ufak bir açıklama eklemek istiyorum.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi insanın hayatından memnun ve mesut olabilmesi için gerekli ihtiyaçları ve bunların genelden –> özele doğru sıralanmasını içerir. Maslow’a göre birey, ancak bu ihtiyaçlarını gerçekleştirebilirse gerçek manada hayatından memnun olabilir. Çalışma hayatı ve memnuniyetten bahsederken, bu yazının devamında da bu ihtiyaçlar hiyerarşisinden yararlanacağım.
Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler bu yazıdan faydalanabilirler.
Köle Nedir?
Köle; sadece efendisine hizmet için çalışan, çalışmak zorunda olan, aksi takdirde ucu ölüme kadar giden cezalara çarptırılan, gerekirse şiddet yoluyla boyun eğmek zorunda bırakılan hizmetçidir.
Köleler Neden Mutsuzdur?
Mutluluk üzerine yazılmış belki de yüz binlerce makale vardır, bu yüzden konumuzdan sapmamak adına mutluluğun ne olduğu üzerine çok durmayacağım. Fakat yukarıda bahsettiğim gibi, insanın hayatında “memnun olması” için bazı ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.
Kölelerde ise Maslow’un piramidindeki ancak ilk iki ihtiyaç, yani Fizyolojik İhtiyaçlar ve Güvenlik İhtiyacı karşılanır. Kişiye barınabileceği bir ev ve karnını doyurabilecek kadar yemek verilir. Fakat gerektiğinde köleyi cezalandırmak için elinden bunların da alınabileceğini düşünürsek, Güvenlik İhtiyacının kasıtlı olarak da köleyi kısıtlamak ve tehdit amaçlı eksik bırakıldığını söyleyebiliriz.
Benim bahsetmek istediğim asıl kölelik ise kişinin bileğine vurulan zincirden ziyade, aklına ve iradesine vurulan zincirdir. Hani deriz ya, “Kafana silah mı dayadılar?” diye; bu deyimi sanki “başka bir seçeneği olmamak” manasında kullanırız ama öyle midir gerçekten? Hayır, kişinin başka seçenekleri de vardır, karşı koymak veya onurlu bir ölümü seçmek gibi.
İşte asıl Köle, aklını ve iradesini zorbalığa teslim eden kişidir. Köle zihniyeti ise karşı koyma iradesini göstermeyen kişinin zihni, köle zihnidir. Köleyi köle eden bileğine değil, iradesine vurulan prangalardır. Bu kişiler, Maslow’un piramidindeki 3. basamaktan yukarı asla çıkamazlar. Çünkü kimse bir köleye saygı duymaz.
Geçici ve ufak bir güvenlik için temel özgürlüklerinden vazgeçenler, ne güvenliği ne de özgürlüğü hak ederler.
Benjamin Franklin
Ayrıca eklemek gerekir ki kölelerin mutlu olamayacağı demek, hizmetçilerin mutlu olamayacağı anlamına gelmez. İhtiyaçlar hiyerarşisindeki ihtiyaçları karşılandığı müddetçe, kendi iradesiyle hizmette bulunan kişi de mutlu olabilir ve kendini gerçekleştirebilir.
Özgür İnsanın ‘Çalışma’sı
Kölelerin çalışmasından, köle zihniyetinden ve kölelerin mutsuzluğundan bahsettik. Kölenin efendisi için çalıştığını söyledik. Peki o zaman özgür insan kim için çalışır?
Bunun iki ayrı yönü vardır: Özgür insan önce kendi yaşam kalitesi, sonra topluma hizmet için çalışır.
‘Kendisi İçin’ İnsan ile ‘Toplum İçin’ İnsan
Maslow piramidinin aşağısındaki ihtiyaçlar, açıkça kişinin kendisi için ihtiyaç duyduklarıdır. Piramidin yukarısına çıktıkça, kişinin ürettiği değer, kendi ihtiyaçları karşılandıktan sonra, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya başlar.
Fedakar İnsanın ‘Çalışma’sı
Fedakar insan; iktisadî, ilmi, felsefi ve en önemlisi ahlaki anlamda kendini gerçekleştirmiş insandır. Kendi ihtiyaçlarını tamamlamıştır ve artık başkaları yani toplum için çalışır. Ürettiği, toplumu geliştirir ve iyileştirir.
İşte bu şekilde, piramidin tepesindeki birey; kendini aşar, kendinden taşanı etrafındakilere dağıtır ve onların da kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olur. Piramidin daha alt tabakalarındakilere rehberlik eder. Gerekirse kendi ihtiyaçlarından kısar, başkalarına verir. Fedakar insanın ‘Çalışma’sı budur.
Emek ve Fayda
Yukarıda bahsettiğimiz gibi kişinin harcadığı emek, ihtiyaçları karşılamak içindir. İhtiyaçların karşılanması ise fayda sağlamak değil midir? Böyle dürüst bir biçimde yapılan iş için harcanılan emek, elbette ki faydaya dönüşür.
En Genel Biçimiyle ‘Fayda’
Tüm üreten, fayda sağlayan sadece insanlar mıdır?
Tabii ki hayır!
Tüm canlılar, bitkiler, hayvanlar ve hatta böcekler bile sürekli çalışır. “Çalışmak” sadece insana has bir olgu değildir, doğanın her yerinde yaşanan, genel bir süreçtir.
Şimdi de fayda, emek ve çalışmak arasında daha iyi bağlantı kurabilmek için bir de “Fayda”nın ne olduğunu inceleyelim.
Fayda Nedir?
Fayda, kelime anlamı olarak: Bir işten sağlanan iyi sonuç.
Daha nesnel bir açıklama olarak ise, Pozitif Etki diyebiliriz.
Fayda pozitif etki anlamına geliyor ise, faydayı anlamak için, son olarak bir de pozitif – negatif ilişkisini ve bunların doğadaki örneklerini incelememiz gerekecek.
Pozitif – Negatif Kavramları ve Bunların Somut Karşılıkları
Aydınlık ve karanlık, sevgi ve nefret, yaratmak ve yok etmek, inşa etmek ve yıkmak, varlık ve yokluk… Bunlar pozitif – negatif kavramlarına verebileceğimiz bazı örneklerden. Bana göre en somut olan, Aydınlık – Karanlık ikilisi olduğu için bu ikiliden yola çıkarak konumuza devam edeceğim.
Aydınlığı pozitif olanın bir örneği olarak kabul edelim. Hayvanların ve diğer tüm canlıların da bir ‘çalışma’ sergilediğini söylemiştik. Şimdi ise ışık, fayda ve çalışmak kavramları arasında bağlantılar kuracağız. Tüm canlılar alemi bir ‘çalışma’ sergilediği için, bu bağlantıları kurarken canlılar alemi, besin zinciri ve karbon döngüsü gibi kavramlardan faydalanacağız. Okurun bu kavramlar hakkında bilgisi olduğunu varsayarak devam ediyorum. Besin zinciri hakkında bilgi edinmek isteyenler bu yazıdan faydalanabilir.
Işık ve Canlılık
Işık, Güneş’ten gezegenimize ulaşır. Işığın enerjisini ilk olarak fotosentez yapan bitki ve mikroskobik canlılar kullanır. Bitkilerin ürettiği besini otçul ve hepçil canlılar yer. Etçil canlılar otçul canlıları yer. Doğada çürümeyi sağlayan canlılar ile birlikte bu döngü tamamlanır.
Kısaca besin zincirini özetlemiş olduk. Peki tüm bunları “fayda” ve “emek” kavramlarıyla ne bağlantısı var?
Öncelikle besin zinciri hakkında çok önemli bir detaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Tüm bu süreç Işık ile başladı! Işık; Aydınlığı, yani pozitif olanın en bariz örneğini yaratıyor… Böylece geriye kalan sürecin tamamı ise Işığın, Aydınlığa yani pozitif enerjiye, bir dönüşümünden ibaret oluyor!
Hayvanlar ve diğer tüm canlılar da bir “çalışma” ve emek harcama hali içerisinde. Her canlı da bu çalışma, yaşam mücadelesi ile, genel anlamda diğer tüm canlılara fayda sağlıyor. Bitkiler otçulları besliyor, otçullar etçilleri besliyor, etçiller otçul nüfusunu kontrol altında tutuyor, çürükçüller ise tüm ölülerin çürüyerek toprağa karışmasını ve israfın önlenmesini sağlıyor.
Şimdi anladık ki tüm çalışma ve emek hali aslında ışığın dönüşümü/devir daimi/yolculuğundan ibaret! Aslında, insan hariç, tüm canlılar yegane işleri olarak, doğanın ve canlılığın devamını sağlıyor ve doğanın düzenini devam ettiriyor. Böylece Işığın Yolculuğu devam ediyor…
Bireylerin Toplumdaki Rolleri ve Uzmanlıkları
Canlılar alemine tekrar bakacak olursak; doğadaki her canlının kendine has özel bir işlevi, bir görevi var. Hatta sürü halinde yaşayan canlıların kendi aralarında da bir görev paylaşımı mevcut. İnsanlar da topluluk halinde yaşayan canlılar olduğuna göre, her insanın da bulunduğu toplumda kendilerine has bir görevi olmalı. İşte bu uzmanlaşma, mesleklerin oluşması anlamına geliyor.
Her canlı, kendi özelliklerine en uygun işi yapar ve canlı türleri, yapmaya odaklandıkları iş doğrultusunda evirilmiştir. Çitalar hızlı koşabilmek için güçlü bacaklar ve hafif bir vücuda, şahin çok uzak mesafeleri görmek keskin gözlere, inekler otları öğütebilmek için düz dişlere ve gelişmiş bir sindirim sistemine sahiptir.
Kısacası her canlı hayatta kalmak için en iyi olduğu işi yapar ve yaptıkları işi en iyi şekilde yapabilmek için doğa tarafından donatılmıştır.
Şimdi bir de bu özelleşme ve rol üstlenme durumlarını insanlar için inceleyelim.
İnsan Topluluklarında Meslekler ve Uzmanlıklar
Doğadaki diğer hayvanların aksine, insanların keskin pençe ve dişleri, öldürücü zehirleri, mızrak gibi boynuzları, uçabilmeyi sağlayan kanatları yoktur. Tüm bunların yerine bir çift el, konuşabilen bir dil ve düşünebilen bir akla sahiptir insanlar.
Her ne kadar diğer canlılara kıyasla ilk başta güçsüz görünseler de, insanlar aslında akıl ve el mahareti ile diğer tüm canlıların işlevini taklit edebilir. Bir de üzerine iletişim kabiliyetleri eklendi mi, diğer tüm canlıları karşılarına alabilecek bir düzen kurarlar. Bu düzene Devlet adı verilir. Konuyu detaylı merak edenler için, bu konuyu en güzel Platon – Devlet kitabında anlatmış.
İşte insanların kurduğu topluluklarda da canlıların oluşturduğu ekosistemlerde olduğu gibi, bireylerin kendilerine has görevleri mevcuttur. Çünkü insanlar, tek başlarına bu kurulu düzende olan hayat standartlarında yaşayamazlar. Ayakkabımızı ayakkabıcıdan, meyve sebzemizi manavdan alıyoruz. Oturduğumuz binaları ve kullandığımız cihazları ise mühendisler yapıyor. Eğer toplumda bu örgütleşme olmasaydı, bu ürünlerin ve daha nicesinin hepsine aynı anda sahip olamazdık.
Sokrates’e göre Doğruluk ve Meslekler
Platon’un kitabı Devlet’te Sokrates şöyle bir söz söyler:
Kendi işimizi istenilen biçimde yapmak; işte doğruluk bu olabilir dostum!
Sokrates
Tüm bunlardan yola çıkarak diyebiliriz ki insanın mesleğini kendi yatkınlıkları ve ilgi alanlarına göre, yani kendi doğasına göre seçmesi gerekir. Bunun için ise, insanın önce kendisini tanıması gerekir. Bu öğreti yüz yıllar boyunca geçerliliğini korumuştur. Kendini bilen varlıktaki yerini bilir, varlıktaki yerini bilen de toplumdaki yerini bilir.
Kendini Bil!
Deyiş en azından beş antik Yunan bilgesine atfedilmiştir.
İşte ancak bu şekilde kendi güçlü ve zayıf yönlerinin farkına varmış olan kişi, verdiği emek ve ürettiği değer ile Işığın Yolculuğunu en güzel şekilde devam ettirebilir. Gerçek mutluluğa da ancak, kendini bilenler ulaşır. Aynı şekilde mesleki tatmine de ancak kendi yaradılışına uygun mesleği seçenler ulaşabilir. Her yaratık, ancak kendi doğasını açığa çıkartıp, kendisini gerçekleştirdiği zaman mutlu olabilir.