Biraz şiirsel yazalım.
Benim kırgınlığım ebedîdir. Uzun zaman, ona bir sebep aradım. Zaman’ın dışında, hayır, ötesinde olana, nasıl sebep bulunabilir ki?
Benim kırgınlığım, kendime, nefsimedir; Zât’ımın değerini-kadrini bilmeyişinedir. Oysa onu Dış’a yansıtırız: [Falanca] değerimizi bilmemiştir veya [filanca] kalbimizi kırmıştır. Kırmıştır kırmasına; fakat ben de Hakk’ımı incitmedim mi? O zaman; Zât, Ben’de yarılış’ı-yaradılış’ı görmek ister: Felak’ın Rabbi’dir; “felak” ise “yarılış”tır. Karanlıklar ancak böyle aydınlanır: Kafatasımızda delikler olmasaydı, nasıl işitecektik?
Demek ki sesini duyurmak isteyen Rabb, önce “kafamızı yarar”. Mecaz’en; ruhumuza ışık ancak çatlaklardan sızar. Zelzele, Aşk’ın töresindendir.
O zaman Âşık’ın ruhunun Zilzal’ından kimseyi sorumlu tutması… olur mu?.. Ebeî olandan, beşeri nasıl sorumlu tutalım? Zelzele, gelir-gider. Yaşam binasını şeriatın sağlam zeminine inşa etmeyense, kendi ettiğini bulur.
Ruh’un zelzelesi, ebedîdir. “Ebedî” olmasa, Suresi de olmazdı.
25.11.2024