Yolun Üzerine Oturanlar

“Oturan”, “örten”dir; hakikatin üzerini örter. Bu hakikat, Allah’ın her varlığın Rabb’i olduğu gerçeğidir.

Tüm diğer kuvvetler, yani tüm “kısmî kuvvet”ler, her şeyi kuşatan Tek-Bir Kuvvet’in birer tezâhürü, bir belirlenimidir. Tüm çizgilerin, aynı mürekkep ile yazılması gibi, bunlar Tek-Bir Kuvvet’in, yani Hakk’ın Kudret’inin büründüğü farklı ve çeşitli biçimlerdir.

Kendi gözlerimizle görmeyi ve Rabb’imiz olan Allah’tan öğrenmeyi öğrenemedikçe, bu gerçekleri asla idrâk edemeyiz. Kişinin Allah’tan öğrenmesi, O’nun nasıl yarattığını seyrederek, Rabb’inin nasıl yarattığını öğrenmesi, nasıl “yol gösterdiğini” öğrenmesi anlamına gelir. (Misal; bir ağaç nasıl bir büyüme yolu izler, nasıl dallanıp budaklanır; veya bulutlar nasıl şekil alır, nasıl bir hareket yolu izler; veya Güneş nasıl doğar, nasıl batar, izlediği bu yol/yörüngede nasıl niteliklere haizdir; seyredilen varlık, hareketine nasıl başlar, buna nasıl devam eder ve bunu nasıl sonlandırır; gibi gibi…)

Bunu yapmadığımızda, “yolun üstüne oturanlar”ın iddialarını mutlak gerçeklermiş gibi algılama hatasına düşeriz. “Kısmî kuvvet”lerin bilgisini anlatanlar, fakat Tek-Bir Kuvvet’e değinmeyenler, kendilerini “bilginin sahibi” olarak vehmettiklerinde, her Birey’e açık olan İlim Yolu’nun “üzerine oturmuş” olurlar. Bu “oturanları” kendisine “yol gösterici” edinen ise artık kendi gözleriyle göremez ve İlim Yolu olan Dosdoğru Yol’u, yani Sırat-i Müstakîm’i yürüyemez hâle gelir.

Dedi ki: “Azdırmandan dolayı, onlar için senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım.”

Araf Suresi 16. Ayet

Bu bağlamda “oturan”, “örten”dir; hakikatin üzerini örter. Bu hakikat, Allah’ın her varlıkın Rabb’i olduğu gerçeğidir. “Örten”e, Kur’an “İblis” diye hitap eder, ki bu tam Türkçe çevirisi ile “örten” demektir ve “örtü” anlamına gelen “libas” kelimesi ile aynı kökten türer. “Örten”, bu sayede kendisini “aşağısına almak istedikleri”nin “üstünde bir konum”da konumlandırır. Madden bu “üstünde konumlanma”nın ise, onu mânen de üstün kıldığını düşünür ve böyle düşünülmesini ister. Keza bu yolla çıkar ve iktidar sağlar.

Tabii bir insan, “bu adam bunu neden yazıyor” diye sorabilir. Bunun iki temel cevabı bulunur: (1) Böylece kendimizi İblislik etmekten koruyabiliriz, ve, (2) kimlerin İblislik ettiğini fark edip kendimizi bundan koruyabiliriz. Birincisinde bu cebirsel hakikatlere karşılık gelen Varlık Manzarası’nın İç’sel yönü, ikincisinde ise Dış’sal yönü söz konusudur. Ve tabii ki, insanın yüzleşmeyi önce kendi İç’inde yapması gerekir.

Pek çok kez, “kısmî bilgi parçaları”nı Bütün’den ayrıştırmak sureti ile, “yolun üzerine oturanlar” bir örgütlenme, bir Organizasyon kurar. Bu “yol kesme” esasına dayanan ve “rahip sınıfı”nın “gerçekleri bildirdiği” kuruma, Kilise deriz. Kilise’nin üzerine oturduğu fikriyâtın ise, ille de Tanrı kavramı ile alâkalı olması gerekmez. Her ne kadar, Kilise bir şeyi mutlaka “tanrılaştırıyor” olsa da. Bu (“tanrılaştırılan” kavram) Kilise’nin sorgulanamaz atfettiği temel kavramı, putudur.

30.05.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir