Her Ontolojik Düzey’e, bir sahnenin, bir Varlık Manzarası’nın tekâbül ettiğini söylemiştik. Gerçekte bu, o belirli Nefs Mertebesi’nin, Zaman-Mekân yani Çağ-Coğrafya matrisini nasıl algıladığı ve kendisini burada nasıl “konumlandırdığı” ile alâkalıdır. O zaman, en azından Nefs-i Mutmainne’ye varmak ve İç-Dış bütünlüğünü ve bu Ahenk ile gelen İç Huzur’u kazanmak istiyorsak; 4. Ontolojik Düzey’e karşılık gelen Zaman-Mekânsal yani Boyutsal Özellikleri keşfetmemiz gerekir.
Kur’an’î tabirle ise, bu ancak “Allah’ın ismini zikretmek” ile mümkündür. Ayet ise şöyledir: “Kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.” (Rad/28)
Allah’ın zikri ile mutmain olan kalp, diyebiliriz ki; tüm varlıkların, cümle varlıkın, Varoluş Hakk’ını idrak etmiş ve onaylamıştır. Bu kabul, kendi Benlik’ini de kapsar ve cümle varlıkla Bir’lik’te, onun da İç’sel gerçekliğini onaylamak anlamına gelir. Bunu, Kendi Fıtrat’ımızın, bir İç’sel kabulü olarak da düşünebiliriz. Misal; bu, üzüldüğünde ağlamayı da içerir. Tabii, Bir’lik üzere, tüm varlıkların, cümle varlıkın Fıtrat’ının kabulü anlamına da gelir. Bu İç-Dış Ahenk’ine, Samimiyet de deriz.
Fıtrat’ı korumak ise, ona aykırı biçimde tasarlanmış olan beşerî sistemlere karşı mücadeleyi, ve Fıtrat’ı bozucu Ortam’lardan göç etmeyi/uzaklaşmayı (hicreti) da içerir.
İlham, Birlik Esası’na yönelerek, cümle varlıkı kapsar hâle gelir ise, Bütünlük ve süreklilik kazanır. Nefs’in de Bütünlük kazanarak Birey’leştiğini söyleriz. (Ki Psikoloji’nin temel gayesi de, bu Bütünlük’ü elde etmek olmalıdır.)
Aksi yönde; İlham, Ayrışma Esası’na yönelerek, “kısmî varlık”ları Bütün’den ayrıştırırsa, Nefsânî/Şeytânî İlham’dan söz ederiz. Bu aynı zamanda, “varlıkların bir kısmının” diğer hepsinden üstün tutulması gibi azim bir Vehm’i de beraberinde getirir. Bu durumda Kişi, cümle varlığa etki eden İlâhî İlke’lerin, kendisi için de istisnasız biçimde geçerli olduğu gerçeğini inkâr ediyor olur.
Bunlardan öncelikle, Kişi’nin Ölüm gerçeğini inkârını görürüz.
Bu Sömürü ve Ayrıştırma Esası üzerinden faaliyet gösterenler, Hikâye’lere Vampir İmgesi olarak yansır. Buna Vampir Arketipi de diyebiliriz.
Vampir’leşen, esasen Bütünlük algısını yitirir. “Son” ve “Ölüm” algısını yitirmesi gibi. Bu patolojik durumu, Ego Enflasyonu (kavramı) üzerinden açıklayabiliriz. Ego, taşkınlığı (tuğyan edişi) ile, bu hâle karşılık gelen bir Zaman-Mekân algısının oluşmasına sebep olur. Yani elitist bir dünya görüşü ve buna tekâbül eden bir Varlık Manzarası’na. Sınır’larından taşması ve Sınır’lı’lık algısını yitirmesi ile Son’lu’luk anlayışını da yitimiş olur. Bu sebepten ölmeyecek-miş gibi yaşar. Bir yandan, Son’lu olanı dâhi idrâk edemez hâle geldiği için, “sahiden Sonsuz olan”a olan inancını da yitirdiğini söyleyebiliriz.
Bu Arketipsel gerçeği, bir Nefs Okuması ile “bu dünya”nın “şu ân”ını ve “tarih”ini okumak için kullanabiliriz. Bunun için şu soruyu sorarız: “Vampir Arketipi hangi Boyutsal Özellikler ile oluşa gelir?”
O zaman, “bu dünya”daki Vampir’lerin nerede konumlandığını da ortaya çıkarmış oluruz.
03.05.2024