Tırmanan Solucan ve Anka Kuşu

İç’sel Hayal cihetinden, “kâbusların oluşumu”ndan bahsettik. Şimdi de, bir kâbus materyaline bakalım. İç’sel Hayal cihetinden, “tırmanan solucan”ı inceleyelim.

İç’sel Hayal cihetinden, “kâbusların oluşumu”ndan bahsettik. Şimdi de, bir kâbus materyaline bakalım. İç’sel Hayal cihetinden, “tırmanan solucan”ı inceleyelim.

Solucan, “kıvranarak Toprak’ı eşeleyen canlı”dır. Toprak, Madde’yi [Materia’yı] remzeder (sembolize eder). Solucan, “Nitelik yoksunu bir canlı”dır. Yeraltı’na inildikçe ve yakınlaşıldıkça, (varlıkların) Bilinç seviyesi düşer ve duyular körelir. Bu bağlamda, Solucan, “Bilinç seviyesi düşük ve duyuları kör olan canlı”dır. Hakk, her varlıkı kendi istidadına göre, Boyutsal Özellik’lerine uygun biçimde, “olması gereken yer”de konumlandırır. Adalet, her şeyin hak ettiği yerde olmasıdır; Zulüm ise Adalet’in bozulması ve eşyanın (şeylerin) hak etmedikleri yere (zorla) yerleştirilmesidir. Deriz ki; Solucan, kendi hâlinde, kötü değildir; fakat kâbus materyaline dönüşen Solucan kötüdür.

Kâbus, İç’sel Hayal cihetinden oluşur. İnsan, kabuslarını dünyaya yansıtır ve/veya dünyada maruz kaldıklarının kabusunu görür.

İç’sel Hayal’i, İnsan cihetinden düşünürsek, buna Rüya deriz, veya Hayal deriz. Hakk cihetinden düşünürsek, buna Realite/Gerçeklik deriz. Hakk, Kayyum’dur; Realite’nin Yapı’sını “sabit tutar”. Beşer için, (çoğu durumda) bunu söyleyemeyiz. Yani, (çoğu durumda) “Beşer, Hayal’i ‘sabit (ayakta) tutar’.” diyemeyiz. Bunun için, Kayyum sıfatının tecellisi gerekir. Diyebilseydik, “Kayyum sıfatı İnsan’dan tecelli eder.” dememiz gerekirdi.

Kelâm olarak Logos, belirler. Madde olan Materia’ya, Şekil verir. Logos, böylece Şekil’i “sabit tutar”. Logos anlanarak, Kelâm zikredilerek, “sabit tutulan” “canlandırılır ve hareketlendirilir”. Böylece deriz ki, Allah “Hayy Kayyum”dur.

Logos-Materia ilişkisini anlar isek, “İç’sel Hayal’in oluşumu”nu anlarız. İç’sel Hayal’in oluşumu üzerinden, Hermeneutik İnceleme yaparız. Hermeneutik İnceleme yapmak, Logos-Materia ilişkisi üzerinden, Sembolik Okuma yapmaktır. İç’sel Hayal’i oluşturan İlke’lerin ayniyeti, buna olanak sağlar. İlâhî Logos, Külli Bilinç’tir. Kısmî olarak, İnsan Zihni’nde tezâhür eder. Kısmî olan, Tam Olan ile ilişki kurduğunda; ve Tam Olan, kısmî olana alâka gösterdiğinde, tekâmül gerçekleşir. Bu, Hermeneutik İnceleme’nin esasını oluşturur: Tam Olan’a, Tek-Bir Mutlak Varlık’a yöneliş.

Kâbus materyalimize geri dönelim: Tırmanan Solucan. Misal; bir kabusta, solucanlar adamın içine girer, onu içeriden tüketirler, ve geriye adamdan geriye hiçbir şey kalmaz, bir solucan yığınına dönüşmüştür.

Kabusların Oluşumu’nda bahsettiğimiz mevzuyu burada da görürüz. Nitelik yoksunu Materia, Nitelik arayışı içerisinde, Dış’sal cihetten tüketir ve sömürür. Tabii ki, tabiî koşullarda bunu göremeyiz. Olsa olsa, parazit bir bağırsak solucanına rastlarız. Keza, Hakk, varlıkların Sınır’larını belirlemiştir.

Küfür ve İnkâr söz konusu olunca iş değişir. Bahsettiğimiz gibi, bu beşerî varoluşa özgü bir garabettir. Bu durumda, beşer, İç’sel Hayal cihetinden Yeraltı’na yönelir. Yani Karanlık’ın ve Cehalet’in Diyarı’na.

Çıkarımsal İstatistik [Inferential Statistics]

Şimdi, bir de Tırmanan Solucan’ın Gerçeklik’teki yansımasına bakalım. Ne demiştik: “Nitelik yoksunu Materia, Nitelik arayışı içerisinde, Dış’sal cihetten tüketir ve sömürür.” Bu, İstatistik’te kullandığımız Fonksiyon’lar ile, müfredatın bize buyurduğu şeydir. Belirli bir Şekil’i, bir Hareket Örüntüsü’nü ifade eden basit bir fonksiyon ortaya konulur. Burada bir problem yok. Problem, bu Hareket Örüntü’sünü, Realite’yi temsil edebileceği iddiasıdır. Tırmanan Solucan’larımız, Realite’nin Nitelik’lerini sömürmek için iş başındadır.

Toprağın altında, kendi sıradan işleri ile meşgul olan bu varlıkların, toprağın altında kalması gerekir. Onlar, görme iddiasında bulunamaz. Fakat (Epistemolojik Sınır’larından taştığında) İstatistikçi, bunlar ile Âlem hakkında bilgi edinebileceğini, bazı gerçekleri görebileceğini zanneder. Kullandığı Metod’ların Yaratıcı Köken’ine yabancı olduğu için, böyle bir gaflete düşer.

O zaman biz de, İç’sel Hayal cihetinden, kendi imgemizi çağıralım. Üzerimize tırmanmaya çalışan solucanları yakan, yok eden, olmayan gözlerinin olmayan yaşına bakmayan, bir Anka Kuşu düşleyelim. Anka’nın Nitelik’i Aşkınlık’ıdır. Aşkın Olan, ulaşılmazdır. Kainat’ın Anka gibi, her an, her dem yeniden yaratıldığı idrâki, bizi her türlü Solucan’ın “tırmanmasından” korur. Onlar, Anka’ya yem bile olamazlar.

“İç’sel Hayal’e Anka’yı çağırmak”, “Aşkınlık İlkesi’ni Benlik’te anmak/zikretmek” anlamına gelir. Anka’ya karşılık gelen İlâhî İsim, İç’sel Hayal’de onun suretini (de) yeniden canlandırır. Böylece, İç’sel Hayal’in Tırmanan Solucan’larına karşılık gelen anlamsızlığı, Anka Kuşu’na karşılık gelen anlam ile “temizlemiş ve arındırmış” oluruz.

Yeri gelmişken ekleyelim; bu İç’sel süreç, Mitografya [Mutho-graphia] yani Mitolojik Tasvir oluşumuna yol açar. Böylece süreç tersine işletilerek, Suret üzerinden, kendisine karşılık gelen İsim’in yeniden canlandırılmasına da bir vesile oluşturulur. Yazılan okunması için yazılmış olur.

01.04.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 532

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir