Sembolik Üçgen ve Kare

Sembolik Dil’de, İlham, Üçgen ile temsil edilir. Bu aynı zamanda Yükseltici Unsur olan Ateş’e tekâbül eder. 3 sayısının tabiatı da, İlham’ın tabiatına işaret eder.

Sembolik Dil’de, İlham, Üçgen ile temsil edilir. Bu aynı zamanda Yükseltici Unsur olan Ateş’e tekâbül eder. 3 sayısının tabiatı da, İlham’ın tabiatına işaret eder. Bunu, 3. Ontolojik Düzey üzerinden ve Kendi’mizden biliriz, başka türlüsü mümkün değildir.

Üçgen’in bir “yönü” vardır. Ya “yukarı” bakar ya “aşağı”.

Ateş, gereklidir. “Ateş”siz, “Simya” olmaz. Fakat Ateş, Nifak unsurudur, yani “ayrıştırır”. Sormak gerekir: “Hangi ‘yön’de?”. Bu bir dikkat konusudur, buna dikkat etmek gerekir. (Dikkat’imizi yoğunlaştırdığımız şey hakkında Bilinç geliştiririz.)

Bir başka dikkat konusu, Ateş’in “dengesizliği”dir. Ateş’i fazla açan, “yemeği kömür eder”. “İlham alan”, “yemek pişiren”e benzer. Acele eden, yemeği yakar, Yazı’yı “yaktığı” gibi.

İş’in “yön”ü, aynı zamanda bir Zamirler Problemi’dir. “Ben için” olan, Aşağı, Benlik Toprağı’na bakar. “Ben için İlham”, “Nefsânî İlham”dır, yani “Şeytânî İlham”dır. “Sen için İlham”, “Rahmânî İlham”dır. “Aşk Şiiri”, “Senin için Yazılan”dır, “Benim için” değil. Rahman’ın, “Ben için istemesi” söz konusu olamaz; Rahman, “Sen için” yaratır, Yarattığı’na “Sen…” der, “Sen Ben’i unuttun.”.

İnsan, yaratamaz; daha doğrusu “Asl’en yaratamaz”. Aslî Yaratıcı değildir. “Fakir” olan Aşık, Maşuk’a “verecek bir şey” bulamaz. Çünkü mülk, Mâlik olan Allah’ındır. Kimin mülkünde, kime ne vereceksin? Fakat Aşık, gene de Kendisi’nden vermek ister.

Kimisi der ki, “adam mecnun olmuş”. Kimisi “almak” değil “vermek” istediği için, “aklını yitirmiş” der. 1. Ontolojik Düzey’in “tek boyutlu” dünyasına, durumun sadece “ters oluşu” yansır: Emmare, bu durumu “güçsüzlük ve eziklik” olarak nitelendirir. Bir Ontolojik Düzey, “kendisini kuşatanı” anlayamaz.

Sonuçta, Aşık, “Anlatısı Güç Olan”ı anlatmak ister. Garibim, nasıl anlatacak? Rahman’dan diler ki, o anlatsın. Böylece; Aşık, Anlatı’yı, Kendi Varlığı’ndan, Rahman’ın Rahmet’i ile “alır”. Sonra, “aldığı”nı “verir”, Maşuk’a.

“Reddedilen Aşık”” ve “Halkın Reddettiği Kahraman” Arketipleri

Aşk’tan gelen, Rahman’dan gelmiştir. Lütfuna şükreder, kahrına sabrederiz.

Hikâye’nin 3. Aşama’sında, Kahraman bir seçim yapar. Lütuf’u gördüğü gibi Kahır’ı da görmüştür. Şeytan, bu Aşama’da “Üçgen’i tersine çevirmeye” çalışır. Aşk Hikâye’lerinde, hep Reddedilen Aşık Arketipi’ne rastlanır. Bunu Halkın Reddettiği Kahraman olarak da görürüz.

Hikâye’nin bu Nokta’sında, Kahraman, İblis ile olan benzerliği ile yüzleşir. İblis, Hikâye’lerde “Düşmüş Melek” veya “İhânet Etmiş Kahraman” olarak da tasvir edilir. İhânet Eden, Hain’dir. Onu büyütene “nankörlük eden”dir. Aşk’ın Kahr’ı ile karşılaşıp, Lütuf’unu unutandır.

4 sayısı ve 4. Ontolojik Düzey, Bütünlük’ü ifade eder. Yukarısı ile Aşağısı dengelenir. Ortaya, iki Üçgen’in birleşiminden bir Kare doğar.

4’te ve Kare’de, Simetri vardır ve “yön”ler birbirini tamamlar ve dengeler. Aşk’ın Lütuf’unu bilen, getirdiği Kahr’ı da bilir. Her Neşe’nin ve her Hüzün’ün, tam bir karşılığı bulunur. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez; var edilen her şeyin Sınır’ları vardır.

4. Ontolojik Düzey’de, Kişi’nin İç ve Dış anlayışı Bütünlük kazanır. 4 Boyutlu Olan, İç’i olandır. İç, Görünmeyen’dir. “Kesip açılarak görünen” ise, her zaman Dış’tır. İç, asla gözle görünmez; fakat sürekli biçimde Dış’a tecelli eder.

İç’ten Gelen, Dış’ın Sınır’larına varır ve Bütünlük gereği, bu Sınır’lardan geri döner. Uzak Doğu’lular, 4. Çakra’yı, Kalp Çakrası olarak adlandırırlar ve Yeşil renk ile sembolize ederler. Kalp, 4. Ontolojik Düzey’in tavrını, hâlini yaşatan Organ’dır. “Kalbinin sesini dinle.” kelâmı, sadece “mecâzî bir laf” değildir 4. Ontolojik Düzey’in, tecelli eden Kozmik İlke’sinin, Anatomi cihetinden, Beden Arzı’ndaki tekâbülünün dinlenmesini öğütler. “Kalbimizin sesini dinler isek”, Söz’ün Esas’ını işitiriz. Ne kadar da derinlerden gelir.

Kum Tanelerinin Sesi, Tekrar

“Kum Tanelerinin Sesi” başlıklı bir (şarkı) çalma listesi yaptım. İçeriği, adı gibi. Bana, denizde, sahilde, başımı suya soktuğumda duyduğum sesi anımsatan şarkıları buraya ekliyorum. Kum tanelerinin sesini dinlediğimizde, aslında tüm denizi ve çok daha fazlasını dinleriz. Duyulan, “o ân”ın sesidir. Kalp atışımızın ve damarlarımızdan akan kanın da içine karıştığı (veya onun bunlara karıştığı), Zaman’ın Ruh’unun sesidir. Kelime’nin tam anlamıyla.

Fakat bunun için, düşüncelerimizin susması ve kendimizi suya bırakmamız gerekir. En Büyük Olan, En Küçük Olan’da saklıdır. Ve, bir de, Halk’ın gürültüsünden uzaklaşmak gerekiyor, yani çokluktan.

09.03.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir