Vehim ve İlim

Vehim ve İlim, Hava ve Su elementleri ile sembolize edilir.

Vehim ve İlim, Hava ve Su elementleri ile sembolize edilir. İlim ile başlayalım

Bir dere, bir akarsu, pınarına yani kaynağına kadar izlenebilir. Sonuçta derenin kendisi de bu pınarın izidir. Pınar ise kaynağının sadrından fışkırır. Bu kaynakta ise yağmur ile birikir.

Bir İlmî Yazı da, Ontolojik kökenine kadar izlenebilir. Sonuçta Yazı’nın kendisi de bu Ontolojik Köken’in izidir. Bu Ontolojik Köken ise yazarının sadrından fışkırır. Yazarının sadrında ise Allah’ın Rahmet’i (Rahmânî İlham’ı) ile birikir.

İlim, dere gibi, susuzluğu giderir, yani anlamsızlığı. Dere Arz’da akar iken, İlim de yazım ortamına (kâğıda) akar. Böylece, aktıkları hâlde sabit görünürler.

İlim ve Su söz konusu olunca, akış yörüngesini “en az direnç” belirler. Yani; İlim, gerçekte İnsan Fıtratı’na en uygun olan ve ona gelen en doğal/tabiî/huzurlu yönde şekillenir. Tabii bir Zulüm, bir tıkanıklık söz konusu değilse. Bu şekilde İlim, Ontolojik Köken’i ile bağı kopmadığı takdirde, “zorlaştırmaz, kolaylaştırır”. Hayata, sükûnet ve huzur katar.

Şimdi de Hava veya Rüzgâr ile sembolize edilen Vehim’den bahsedelim.

Önce Rüzgâr’a bakalım. Belirgin özelliği “uçucu” olmasıdır, yani iz bırakmaz. Bununla birlikte, akış ritmi dengeli değildir, belirsizlik barındırır. Gerçekte, Rüzgâr da “durduk yere” esmez. Anlaşılması Su’ya kıyasla daha güç olsa da, Rüzgâr’ın esmesine vesile olan Basınç Noktaları bulunur. Bu basınç noktaları arasındaki ilişkiler, Rüzgâr’ın akış dinamiğini oluşturur.

Vehim de Rüzgâr’a benzer. Belirgin özelliği “uçucu” olmasıdır, yani bu düşünceler gelir, gider, bir türlü “durulmaz”. Durulmayışı ile birlikte, iz de bırakmazlar. Bununla birlikte; İlim’de düşüncenin akış ritminde görülen denge ve belirlenimin aksine, Vehim’de görülen düşünce akışı dengesiz ve belirsizdir. Gerçekte, Vehim de “durduk yere” oluşmaz. Anlaşılması İlm’e kıyasla daha güç olsa da, (çünkü İlim zaten anlaşılması içindir) Vehm’e sebep olan Basınç Noktaları bulunur. Bunlar Kişi’nin Nefs Matrisi’ndeki tıkanıklık/travmalar/komplekslerdir. Bunların kendi aralarındaki ilişkileri, Vehm’edilen düşüncenin akış dinamiğini oluşturur.

Vehmini İlim Zannedenler

Bir de öyleleri vardır ki, sadece vehmetmekle kalmaz, Vehim’lerini İlim sanırlar. Bunu tespit etmenin en kolay yolu, Yazı’nın Ontolojik Köken’ine bakmaktır. Bir düşünceye, bir Yazı’ya “haklı” diyebilmemiz için, Başlatıcı nitelikteki Var-lık argümanına, Birlik’e bağlanması gerekir. Sayı olarak “Bir”, argüman olarak “Var”, nitelik olarak “haklılık, doğruluk, gerçeklik” özdeştir. Demek ki, Yazı bu Kaynak’a kadar izlenemiyorsa, İlim’den değil Vehim’den söz edilir.

Vehim’lerini İlim sananların, ortak bir yönleri de, kendilerini “kendilerince haklı” kabul etmeleridir. Bahsettiğimiz Basınç Noktaları’nın farkında olan (en azından Dış’sal cihetten farkında olan veya olabilen) bu “düşünürler”, bunları kendi Düşünce Sistemleri için referans noktaları olarak belirlemektedirler. Bunların gerçek tabiatını bilmediklerinden ise emin olabiliriz. Keza Bireyci bakış açıları, Ontolojik Köken’in tam inkârına dayanmaktadır.

Bu sebepten “kendilerince haklı” bu pek çok “düşünür”, kendi aralarında da asla bir anlaşmaya varamaz. Birlik’e râbıta etmeyişleri hasebiyle.

Vehmin Psikopatolojisi

Düşünüyoruz ki, bunların incelenmesi ancak bu “basınç noktalarının” tespit edilmesine yönelik, Patolojik bir yaklaşım ile ele alındığında fayda sağlayabilir. Aksi takdirde, Vehm’ini İlim sananların, bir oraya bir buraya savrulan düşüncelerini anlamlandırmak mümkün görünmemektedir.

Varlık’a râbıta etmeyişleri (bağlanmamaları) ve bu sebepten anlamlı olmayışları hasebiyle. (Bu konuya Varlık’ın Râbıtası’nda da değinmiştik.)

29.01.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir