İblis ve Şeytânî İlham

İlâhî Rahmet ki Kişi’yi İnsan’laştırıp, hür ve özgür kılar. Özgür olan, köle olmayandır. Demek ki Kölelik’in esasları Özgürlük’ün esaslarını dışlar ve onun bir “tersi”dir.

Varlık’ın varlıklara Alan açarak, onlara Nefes aldırdığını söylemiştik. Bu ki, varlıkların kendileri olarak var olabilmelerini sağlamaktaydı. Şimdi, bu “Alan açma”nın tam tersi olarak; bir varlıkın çevresi kuşatılıp işgal edilerek, kendisi olarak var olabilmesini sağlayan koşullar bozulursa, o zaman deriz ki bu varlık “Nefes alamaz”.

Rahmânî İlham’ın, İlâhî Rahmet’in bir tecellisi olarak “Nefes aldırma” esasına dayandığını söylemiştik. Böylece Rahmânî İlham, Kişi’yi iyileştiriyor ve ona Bilinç kazandırıyordu. Yani Hakikat’e ve Hakk’a yakınlaştırıyordu.

İlâhî Rahmet ki Kişi’yi İnsan’laştırıp, hür ve özgür kılar. Özgür olan, köle olmayandır. Demek ki Kölelik’in esasları Özgürlük’ün esaslarını dışlar ve onun bir “tersi”dir. Bunun gibi İblis de İlâhî Rahmet’in, Şeytânî İlham da Rahmânî İlham’ın “tersi” gibidir. Onun ontolojik zıddıdır. Böylece İblis, İlâhî Rahmet’in “Alan açma” esasının tersi olarak “çevresini kuşatıp işgal etme” esasına dayanır. Böylece âdeta “üzerine çöktüğü” varlıkın Nefes almasını sağlayan koşulları bozarak, onun kendisi olarak var olmasını engeller. Varlık’ı ona “dar eder”.

Şeytânî İlham’ın amacı ve niyeti, Rahmânî İlham’ın tersine, daraltmak ve köleleştirmektir. Sadece Beşer’de görülen bu hâlin sebebi Tanrı Kompleksi’dir, yani açıkça imkânsız olan bir “Tanrı olma isteği”dir. Aslında köleleşen öncelikle İblis’in “üzerine çöktüğü” bu kişidir, tabii kendisini toparlayıp bu hâlin etkisinden sıyrılmaz ise.

Rahmânî İlham da Şeytânî İlham da dinlemek ile mümkün hâle gelir, ki bu yazıda daha fazla detay vermeyeceğiz. Fakat Rahmânî tecellide Kişi “anlamak için” dinlerken, Şeytânî olanında Kişi “kısıtlayıp manipüle etmek için” dinler. Açıkça görülür ki, bu hâl Kişi’nin Kibir’inden kaynaklanır. Kibir, Şeytan’a kapıları aralar.

Burada değinebileceğimiz bir nokta daha var. Bu iki tecelli de bir “hassasiyet” ile mümkün oluşa gelir. İyileşmekten bahsettik, ki bu yaralarımızın varlığını îmâ eder. Bu durumda ya Varlık’ı suçlar ve ona nefret kusarız ya da bir iyileşme dileği ve çabasına yöneliriz. Maalesef ki bu suçlama ve nefret, yaraları asla iyileştirmez ve onları bir bakıma “enfekte eder”. O yüzden yaralarımızdan ve acılarımızdan Hakk’a sığınır, O’ndan şifa dileriz. Çünkü O, Şâfi’dir; yani şifa veren, yaraları iyileştirendir.

29.08.2023

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir