Bu Yazı’da, mantık kurallarını kullanarak akledeceğiz. Neden? Vicdan’ımız ve Din’imiz bunu buyurduğu için. Yani bizim için Akl’ımız, Vicdanımızın bir hizmetkârı olacak. Buna da Vicdan’a hizmet etmek işlevini sergilemesi bakımından, İşlevsel Akıl diyeceğiz.
Vicdan’ı harekete geçiren ve Akl’ın konu edindiği olaylar, Tefekkür’e başlangıç teşkil eder. Bunlardan pek çoğu toplumsal olaylardır ve İnsan’ı konu alır. Tüm bu olaylarda dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki, o da her Olay’ın gerçekleşmesine sebebiyet veren belli bir Birikim olduğudur. Burada Birikim ile bahsettiğimiz şey, Zamanın Akışı ile “biriken şey”. Bu Birikim, gözle görünür veya görünmez olabilir, maddi ya da manevi olabilir; fakat en genel anlamda “biriken şey” Zaman ile oluşur. Yani her Olay, bir Süreç’in sonucudur. İstisnasız bir biçimde, en azından Akl’ın kavrayabileceği Sınır’lar için, bu böyledir.
Böylece Zaman’ın işleyişini anlamak, Ân’da gerçekleşen Olay’ların hakikatini/arkaplanını/bâtınını anlamaktır. Bununla birlikte, Akl’ın işlemesi, işlevsel hâle gelmesi için, bir İlk Dokunuş’a ihtiyacı vardır. Bu, her Meleke için böyledir, keza Akıl için de. Hepsinin en özünde ise, Allâh’ın “Kûn/Ol!” emri bu yaradılışı/hareketi başlatır.
Gündelik hayatta, bu İlk Dokunuş’u başlatan Meleke’nin adı Vicdan’dır. Vicdan, İnsanoğlu’nu İnsan’laştıran bir Meleke olarak, bizi içinde hareket ettiğimiz o zorunlu Akış’tan sıyırır. Bizi çağırır, davet eder. İçimizdeki Peygamber’dir. Böylece Vicdan’ımızın sesini dinlediğimizde, bizi “sürükleyen” Akış’tan sıyrılıp, “kendi Akış’ımızı” oluştururuz, ki Akletmek de bunlardan birisidir. Kur’an’da bundan, yani Vicdan’ın rehberlik ettiği Eylem’den, “sâlih amel” olarak bahsedilir.
Ayrıca Vicdan ile ilgili ilginç bir şey var ki buna değinmeden geçemeyeceğiz. “Meleke”, “kuvvet/kabiliyet/yeti” anlamlarına karşılık gelir. Bu bağlamda; Göz, “görme melekesine” sahip olması bakımından, Görme Meleği’dir. Meleke’leri onlara sahip olmayan kimselere anlatamazsınız. Çünkü bu kimse bahsi geçen Meleke’ye, Görme Melekesi’ne sahip değildir. Benzer biçimde, Vicdan’ın da aynı sebepten ötürü “varlığı ispat edilemez”. Aynı Kör’lere renklerin ve ışığın varlığını “ispat edemeyeceğimiz” gibi. Dediğimiz gibi, Vicdan’ın da bir Meleke olması hasebiyle.
Yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden ötürü, Vicdan yoksunu bir kimse Akl’ını “işlevsel olarak” yani İnsan’a ve Varlık’a hizmet edecek biçimde kullanamaz. Böyle bir kimsenin Akl’ı, ancak kendisine yüklenen programlar/örüntüler uyarınca çalışır. Yani Vicdan’sız bir kimsenin Kendi Erdemleri yoktur. Toplumun/kavminin normlarına, Aile’sinde gördüğü davranış Örüntü’lerine uyar ve ötesini düşünmez. Bu Norm’lar, Normal’ler ve davranış kalıpları gaddarca ve zâlim olsalar bile. Peygamber’lerin ise kavimlerini/topluluklarını Vicdan’a ve Hakk’a davet ettiklerini görürüz.
Bu Norm’lar ve davranış kalıplarının bütününe Matris, diyelim. Böylece Kişi’nin Nefs Matrisi bireysel düzlemde Psikolojik olguları meydana getirir. Kitlesel düzlemde ise bu Matris’lerin ilişkisel dinamiği Sosyolojik olguları meydana getirir. Ve bu ikisi birbirlerine etki ederler. Bu konuya ileride daha detaylıca değineceğiz.
28.06.2023