Bilgi, bizzat varlıktır. Başka bir deyiş ile, biz olduğumuz şeyin bilgisine sahibiz; veya bizzat o bilginin kendisiyiz.
Tabiat içerisinde meydana gelen (her şey) kendi içerisinde tutarlıdır ve kendi özünden gelen mantığına haizdir.
Her meleke, bir Sıfat’a bağlıdır. Belirli bir meleke/kabiliyet geliştirip, onun bağlı olduğu bir Sıfat ile tanışıklık kurabilmek için bir mücadeleden geçeriz.
Peki, mana akışı nasıl canlandırılır? Seyir nasıl başlar?
Gerçek’te var olan belirli Nitelik’lerin bir Yazım Ortamı’na yansıtılması Hayal Yazımı’nı meydana getirir.
“Rastgelelik” kavramı ile sıklıkla karşılaşırız, özellikle mühendislik literatüründe. Dolayısıyla, bu kavram ile kastedilen şeyin ne olduğuna da nazar etmek durumu/zorunluluğu ortaya çıkar.
Kişi, her şeyi kendi Anlayış’ına göre sayar, ve Sayı kavramını buna göre algılar.
Tasarım olmadan, bir (niceliksel) Ölçüm’den söz edemeyiz. Tasarım ise fikir ile alakalıdır, bir İdea’ya/Arketip’e karşılık gelir.
Nehir, ana Akış hattında aktıkça, yan dalları olan akarsular da “kendiliğinden” oluşa gelecektir.
Fiziksel Ağ Yapısı fiziksel nesneleri “yakalarken”, Ağ Modeli zihinsel (soyut) nesneleri yakalar.