Zamansızlık (Sonsuzluk) Algısı ve Zamanın Yeniden İnşası

Yazılış, her zaman manevî bir sayma işlemine göre gerçekleşir. Dolayısıyla; Yazı, doğduğu Kaynak Nokta’ya göre sıralanır. Başlangıç Noktası aynı zamanda Odak Noktası ve Doğum Noktası’dır.

Yazılış, her zaman manevî bir sayma işlemine göre gerçekleşir. Dolayısıyla; Yazı, doğduğu Kaynak Nokta’ya göre sıralanır. Başlangıç Noktası aynı zamanda Odak Noktası ve Doğum Noktası’dır. Zaman-Mekân ona göre algılanır. Merkez’de Olan bir Zaman’a “dayanak”tır ve aynı şekilde Hafız ismini alır. Basit bir matematik örneği ile bu mesele çok daha anlaşılır hâle getirilebilir.

Misal; bir koordinat düzlemi çizelim ve farz edelim ki sol işaret parmağımı Merkez (Orijin) Noktası’na koyup sabitleyeyim. Daha sonra; sağ işaret parmağımla yukarı doğru 1 birim hareket edeyim. Sonra diyeyim ki: “Bu +1 noktasıdır.” Şimdi, bir de sol parmağımı kâğıttan kaldırayım ve sağ parmağımı 2 birim aşağı hareket ettireyim. Eğer Başlangıç Noktası’nı unuttuysam, herhalde derim ki “Bu -2 noktasıdır.” Halbuki Orijin’e göre ölçtüğümüz ilk hareket ve mesafeyi hatırlarsak, fark ederiz ki bu (1-2=) -1 noktasıdır.

Bu basit örnekten de görüleceği üzere, Merkez’deki (Sabit) Nokta öncelik ve sonralık algısı için esastır. Ondan elini çeken, artık o cebirsel düzlemden (bağlamdan) çıkmış gibidir. Bu Çıkış kavramı, Giriş kavramı ile birlikte, çok önemli bir ifadedir ve kesinlikle tefekkür edilmeye ve konuşulmaya lâyıktır. Bağlam’dan bu Çıkış [Exodus], şaşkınlığı da beraberinde getirir. Bu, olumlu veya olumsuz (hayır ve/ya şer) olabilen iki mânâdadır.

Şer odur ki, sol elimin sabit durmayışı “ölçü”yü bozar ve işlem hatasına sebep olur. Aynı zamanda, ölçüm noktasının kaybı, hafıza kaybı anlamına gelir. Yani; nerede kaldığımı anlayamam, dolayısıyla bir sonraki adımımı hesap edemem. (Öğrencilerin sıkça yaptığı hatalardandır.)

Hayır yönü ise, yeni bir Giriş’e olanak tanımasıdır. Bağlam’dan Yaratıcı’yı idrak için çıkan, Zaman’ın kaydını (Sınır’lamasını) aşmıştır. (Tabii ki, burada manevî bir hâlden bahsediyoruz.) O zaman deriz ki, Hayret’e düşmüştür. Bu duruma “hayret” denir, keza Kişi nefsinin “yazılan bir şey” olduğunu görür.

Dolayısıyla bir soran çıkar ve der ki: “Sen kimsin?” Ona bu soruyu soran birisine, Hz. İsa “Ben yolum.cevabını vermiştir.

Bu cevap, Hz. İsa’nın kendi benliğini cümle Varlık’tan ayrı ayrı görmediği, Cem Makamı’ndan verilen bir cevaptır. Bu cevabı da ancak işitecek kulağı olanlar anlayabilir.

İsa Miracı da denilen bu aşamadan sonra, Varlık’ı kapsayan bu idrâkin taştığı bir aşama gelir. Bu, Cem edilmiş olan Söz’ün toplandığı (Kur’an hâline geldiği) aşamadır. Burada, teori örneklendirilir ve okuyan/dinleyen kişinin muhayyilesine hitap eden misaller sunulur. Bir sonraki aşamada ise, ikisi bir-arada, Birlik (Tevhid) hâlinde yazılır. Bu şekilde indirilen Kur’an-ı Kerîm; hem Söz’ü cem eder, hem onu toparlar ve misallendirir, hem onu apaçık şekilde beyan eder. Yani O, Hakk’ın yazdığı eksiksiz ve mükemmel Kelâmı’dır. Herkes irşâdı için O’na muhtaçtır, fakat O kimseye muhtaç değildir. Anlayanlar için; İnsan-ı Kâmil, Hz. Ali’nin kendi zâtı için dediği gibi “konuşan Kur’an”dır.

Bir dip-not: Cem Makamı ve Cem’ül Cem Makamı ilişkisi için, güzel bir dip-not bulunur. Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin çevirisini yaptığı Toshihiko İzutsu’nun “Tao-culuk’ta Anahtar Kavramlar” adlı kitabında, Özemre Bey bir dipnot olarak şunu ekler: “Lao-Tzu’nun, Tevhid Mertebeleri açısından Cem Makamı’nda bulunan, buna kıyasla Chuang-Tzu’nun Cem’ül Cem Makamı’nda bulunan bir Hak Dostu olduğu yorumu yapılabilir”. Dolayısıyla; Lao-Tzu’nun kitabı Tao-Te-Ching’de bir çeşit “zamansızlık algısı” görülebilir. Keza Lao-Tzu, kendi Çıkış’ını (Kurtuluş’unu) gerçekleştirip, eşyanın birlik hâlinde görüldüğü Cem Makamı’ndan konuşmaktadır. Bununla birlikte, Chuang-Tzu Çıkış’ı gerçekleştirip, şimdi de Çıkış’ın nasıl gerçekleştirilebileceğine dair bir Giriş yapmaktadır.

12.04.2025

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 659

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir