Anlatı’sı Güç Olan

Sanatçı, geniş anlamı ile, Enstrüman kullanarak Güç Olan’ı anlayan ve anlatandır.

Sanatçı, geniş anlamı ile, Enstrüman kullanarak Güç Olan’ı anlayan ve anlatandır. Hakikat odur ki, İnsan tecrübe etmediği bir gerçeği ne anlayabilir ne de anlatabilir. İnsan’ın Zaman’ı ise kısıtlıdır; İnsan, ne Arz’da tecelli eden gerçeklerin hepsini tecrübe edebilir ne de bilebilir. Oysa Arz’da, İnsan olduğu kadar Hikâye vardır. Sanatçı, her bir kişinin Hikâye’sini bilemez. Güç Olan, işte budur. Gerçek Sanatçı, öncelikle bu Güç Olan’ı “fark eden”dir.

Sanatçı, plan yaparak aktarmaz. (Zaten, plan yapıyor olsa da, gene, aktararak plan yapıyor olurdu. Ontolojik Nüzul’de; Akış, Şekil’den önce gelir.) Güç Olan’ı anlayarak ve özümseyerek anlatır. Sanatçı’nın Özgün Ritm’ine göre, Anlatı’nın Ritm’i belirlenir ve bunları farklı Kategori’lerde okuruz. Anlatı’nın Kategori’lerine; Bilim, Resim, Şiir, Felsefe ve Musikî’yi örnek verebiliriz.

Sanat, “Görsel Sanat” olarak anlaşılabilse de, geniş anlamı ile “anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak işi”dir. Sanatçı, “anlayan, anlamlandıran ve anlatan kişi”dir. Mit ve masallarda Büyücü Arketipi’ne karşılık gelir.

Sanatçı, her bir Hikâye’yi bilemez, demiştik. Bu sebepten; Sanatçı, Ortak Hikâye’yi anlar, anlamlandırır ve anlatır. Bunun için, Sanatçı “Bir’liğe inanan”dır. Aksi takdirde çokluku “bir Hikâye” ile anlayıp anlatamaz.

Sahte Sanatçı’nın faaliyeti ise, Ortak Hikâye olan İnsanlık’ı anlatan ve “Bir’liği tesis eden”in aksine, gruplaşma ve parçalanmaya dayanır. Söz’ü, “belirli bir çıkar grubu”nun tarafını tutmak için hor kullanır. Evrensel olamaz, keza Güç Olan’ı Nefs’ine hizmet ettirmeye çalışır; bu sebepten Söz’ü Aslî İç’ten gelmez. Samimi değildir.

Sahte Sanatçı’nın işi Aslî İç olan Gönül’den gelmediği için, bir “grup”a yaslanmak zorunda kalır. Şu hâliyle, Sahte Sanatçı, “kendi ayakları üzerinde duramayan” bir kimsedir. Hakk’ın Kudreti’ne olan güveni “tamamlanamamıştır”. Yarım bıraktığı İlm’ini, halkın üzerine çökmek için israf eder.

Misal; Gerçek Sanatçı olarak, Sezen Aksu, “halkın tepesine çökmez”. Aksine, Ortak Hikâye’yi “Kendi Sesi”nden anlatır. O zaman, onun “çektiği” Güç Olan’ı sezebiliriz. Sanatçı, “çektiklerinden” ötürü Gerçeklik kazanır.

Gerçek Sanatçı, “şımarık” olmaz. Sahtekâr’ın aksine, Güç Olan’ı “yeterince çektiği” için, Dış’sal Olan’ın onun üzerindeki etkisi ortadan kalkmıştır, Benlik’i dengelenmiştir. “Çektikleri” onun bir İnsan olarak Kim’liğini tesis eder, onu Ortak İnsânî Tecrübe’ye bağlar.

Nebi söz konusu olunca, “Zaman ile Çekilen”, Din getirir. Nebi, Öncü’dür. Öncü’yü, Nebi’yi takip edenler için “Zaman ile Çekilen” gene “Din getirir”, ama bu sefer umuma değil hususa. Nebi için getirme görevi umumî yani toplumsaldır, yolunu takip edenler için hususîdir yani kişiseldir. Dinde ikrah – zorlama yoktur (Bakara/256).

Asl’olan Gerçeklik’in sahibi olan Hakk’tır. Sahte olan ise, Anlatım’ı yarım/eksik bırakılmış Gerçek’ten başka bir şey değildir. Sahtekâr ise, Gerçek’in “kısmî parça”sını söyleyip çıkar elde etmeye çalışan kişidir. Söz’ün kalan kısmını ise, Nefs’ine göre ayarlar.

01.03.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 532

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir