Tuzak kuranların düştüğü tuzak Ölçüm Manyaklığı [Ratio-nal Mania]’dır. Tuzakları Aşk’ın Ateşi ile aşanların, aştığı da budur.
Ölçüm Manyaklığı (Mania’sı) nedir peki? Bu sadece ilim ehlinin bileceği iştir. Yanılgı’ya Düşen’ler ise, kendi nefislerinin hevâ ve hevesleri doğrultusunda Âlimleri taklit etmeye çalışanlardır. Bunlar – yani yanılgıya düşenler – Nicel Ölçüm’lerin yapılış nedenlerini idrakten âciz olup, bu nedenler yerine kendi hevâ ve heveslerini koymaya çalışırlar. Bu durumda Nitel yönün terk edilmesi ile, Akıl sadece hevâya (istek/arzu komplekslerine) hizmet eden, Anlayış’tan yoksun bir işlemciye dönüşür (Rasyonalite’de kısıtlanır).
Ratio-nal Mania, diğer Mania çeşitleri ile aynı prensiplere dayanır; buna Mana Zehirlenmesi ve Mania başlıklı yazımızda değinmiştik. Esasen, her Eylem bir Neden’e dayanır; Ölçüm’ün Sebep’i, Logos’un Nitelik’lerinden uzaklaşınca (Hakk’ı terk edince), o Neden Mania hâline gelir. Mania hâlinde her zaman Zihni tabiî olanı terk etmeye zorlayan bir kompleks bulunur. Bu, İlâhî Logos ile Bireysel Akıl arasındaki Vahy’e tâbî olmanın önüne geçer. Hırslarının iblisi ile savaşamayanlar, bu şekilde dalalete düşer ve birer “hesap/borsa robotu”na dönüşürler.
İnşAllah, ileride, yozlaşan bir toplumdaki üç-kağıtçıların ve kumarbazların hâlini ve patolojisini de Cin Suresi üzerinden incelemek niyetindeyiz. Ayrıca Sure’nin cebir, matematik, finans, mekir (tuzak) gibi kavramlara olan te’vilini de yazmak istiyorum. Zira, kısmen önceden de değindiğimiz gibi; Cinn, “saklı/gözle görünmeyen varlık/kuvvet” anlamına gelir. Beşere göremediği bir şeyi anlatmak zordur, o yüzden bunların bilgisi Ulûlelbab (Tefekkür Ehli) içindir; yani ya Evliyaullah için ya da Hz. Süleyman misali Filozof-Kral “Mülk Ehli” içindir.
Bu sözler sana ağır gelmesin, dilerim… Fakat durum şudur ki; bunların yazılması gerekli. Bu çıkarımlar, Vahy’in ve Akl’ın zorunlu (Cebrî) çıkarımlarıdır; “1+1=2” nasıl nefsimden değilse bu da nefsimden değildir. Hatamız varsa, affeden Tevvab Rahim olan Allah’dır.
Tecelliyat Anlayışı’nı geliştiren birey, bu çıkarımlara adım adım varabilir. Bunun için (yani bu anlayışı geliştirmek için) her bir varlıkı birer argüman olarak düşünürüz; “Kün fe yekün/Ol der oldurur” ayeti/hükmü gereği. O zaman o varlıkı idrak için cismini görmemiz gerekmez. Allah illa gösterecekse rü’yette (Rüya Hâli’nde) de gösterir. Ol der oldurur.
Hayal ve Hafıza ilişkisini hatırlayalım. (Bundan o kadar çok bahsettik ki burada sadece hatırlatmakla/işaret etmekle yetindim.) “Görü” esasen Hayal’de oluşagelir, o da nesnesini Hafıza’dan miras alır. Ne var ki, bir şeyi idrak edip de hıfzetmek (yani Hafıza’da muhafaza etmek) için, illa da onu gözle görmeye lüzum yoktur. Öyle olsaydı, zaten ve Matematik, Cebir, Din ve Metafizik’ten söz edemezdik. Bununla birlikte, idrak edilip hıfzedilen şey, Hayal’de tekrar görselleşebilir. Bu şekilde görünmeyen varlıklar (cinn’ler) “görülebilir”, fakat bu bir cismin görünmesi değil, Zihn’in işleyişi gereği “Muhayyile’nin görselleştirmesi”dir.
Tekrardan vurgularsak; bu halkın anlayacağı iş değildir, keza halk gözün gördüğünün ötesini kabul etmez/edemez. Hafıza-Hayal ilişkisinin dengesi ve sağlıklı şekilde işlemesi, Psikiyatri’nin konusudur; fakat bu da ince bir mesele olduğu için, bir Kişi ancak (bir velî-psikiyatr olan) C. G. Jung gibi kendi zihninin derinliklerini keşfettiği takdirde bu meselede uzmanlık geliştirebilir. O zaman bile, psikiyatr hastasına/danışanına ancak yol gösterebilir ve rehberlik edebilir.
Neden sadece Evliyaullah ve Filozof-Kral içindir, görünmeyen kuvvetlerin anlaşılması? Çünkü ancak onlardan etkilenmeyecek biçimde, “Allah’ın Nur’u ile abdest almış olanlar”, gene Allah rızası için, bu konuda Nazariyat geliştirebilirler, ona Nazar edebilirler. Bu konuya Cin Suresi’nin (7-10.) ayetleri işaret eder: “Ve onlar da sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı.” Sonraki ayetlerde ise cinlerin ifadesi verilir: “Ve biz göğe dokunduk, fakat onun şiddetli muhafızlar ve parlak alevlerle [şihab’larla] doldurulmuş olduğunu gördük. Ve elbette biz, dinlemek için oturma yerlerine otururduk, fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir şihab buluyor.”
(Ayetlerdeki) Dirilen, teşbîhen (Zat) Mi’racını gerçekleştirerek bir Fert haline gelen Kişi’dir. Gök [Sema], cinlerin (görünmeyen kuvvetlerin) erişmek istedikleri Akıl’lardır. Sema, bir şeyin üstünde olan katmana denir, ve aynı zamanda Arapça’da Matematik’e de Sema denilir (tüm ilimlerin üstünde olması bakımından). Şihab [parlak alev] ise, gene teşbîhen Kur’an’ın ayetleridir, ki o Akılları görünmeyen kuvvetlerin etkisinden korur. Bu “kuvvetlerin” ifadesinden de anlıyoruz ki, onlar için “yakıcı bir etki” yapmaktadırlar. Bu da, kısmi kuvvetlerin Hakk’ın Kudret’ikarşısındaki aciziyetini gösterir. Öyle ki onlar artık Hakk’ın Kelâm’ının huzurunda, Güneş’e atılan bir taş gibi, yok olup giderler. Böylece, artık (O’nun izni olmadan) Sema’ya erişemezler, keza Sahibi onu korumaktadır.
Tabii ki, meselenin tam anlaşılması için Cin Suresi’nin derinlemesine bir okumasını tavsiye ediyoruz. Zira ancak o (Kur’an), vehme karşı koruma altına alınmıştır. Burada ise, Sure’nin tamamını kapsayacak şekilde yazmadık, fakat ayetleri belirli özel bir alana yönelik yorumladık.
09.06.2025