Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden halk ettik (yarattık). Birbirinizle tanışmanız için sizi topluluklar ve kabileler olarak halk ettik (yarattık). Allah katında en kerim olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Kuşkusuz Allah, Âlim’dir (Her Şeyi Bilen’dir), Habir’dir (Her Şeyden Haberdar’dır).
Hucurat Suresi 13. Ayet
Bir deprem ülkesi olan Japonya’nın inşa nizâmı beni hep büyülemiştir. Depremlerinin sıklığı sebebiyle olsa gerek, Japon binalarının deprem dayanıklılığı ve deprem-felaket yönetim kültürü oldukça gelişmiştir.
Kur’an, “sizi tanışasınız diye kavimler olarak halk ettik” (Hucurat/13) der. Demek ki, her kavmin, diğer dünya toplumlarını/medeniyetlerini tanımak gibi bir sorumluluğu da bulunur. Kendimizin ne olduğunu, ancak bir öteki ile tanışarak keşfederiz. “Kendilerini münezzeh görenler”, yani hiçbir eksiklerinin olmadığını düşünüp kibirlenenler ise helâk olma yoluna ilerler.
Esasen, farklı Boyutsal Özellikler farklı Sıfat’ları îmâ eder. Beşeriyyet ve Çağ-Coğrafya özelinde ise; bu toplumların dokusunu, yatkınlıklarını, gelişmiş-zayıf özelliklerini meydana getirir. Yani, diyebiliriz ki; Zaman-Mekân-Boyutsal Özellikler Üçleme’sine tâbî olan “varlık” yerine “beşeriyyet” yazdığımızda, aynı denklemi Çağ-Coğrafya-Kültürel Özellikler olarak yazarız. Her beşer nasıl hayır ile şer arasında tercih yapıyorsa, her beşerî toplum da aynı şekilde yaptığı seçimler doğrultusunda yol alır.
Onun önünde ve arkasında, ard arda izleyenler vardır, onu korurlar Allah’ın emrinden. Şüphesiz Allah, bir toplumu değiştirmez, (onlar kendi) nefislerini değiştirmedikleri müddetçe. Allah o kavim için zarar irade ettiğinde artık kimse onu geri çeviremez; onlar için O’ndan başka ne bir dost ne de bir koruyucu bulunur.
Rad Suresi 11. Ayet
Gerçekten de, Allah’ın o toplumu konumlandırdığı Zaman-Mekân Ölçüsü olan Kader’i, değiştirilemez. Fakat Kişi hâlen hayır ile şer arasında tercih yapabilir; ta ki, kahrolup dünyadan göçene kadar.
O zaman her topluma iki bakış açısından nazar etmemiz gerekir: (1) Hayır yönü ile bu toplumdan ne öğreniriz, (2) Şer yönü ile bu toplumdan nasıl bir ibret alırız?
Bu iki bakış açısı üzerinden yapılan bir Sosyolojik Araştırma, gerçekten de “kuru bir merak giderme” değildir ve Vatan’ın hayrına hizmet eder. Fakat gene hatırlatalım ki, böyle bir araştırmanın/tanışmanın hayrı, Disiplin’in İlke’lere yaslanmasından ve çözüm/iyileşme odaklı olmasından kaynaklanır. Üstelik, bunun sadece “o Disiplin”in özel fakültesi ile sınırlı kalmaması, elde edilen Hikmet’in diğer Disiplin’lere de Felsefî/Ontolojik bir anlayış çerçevesinde aktarılması gerekir.
Tüm bunlar, ancak Kur’anî değer ve İlke’lerin özümsenip benimsenmesi ile mümkündür. Değilse çokluk/kesret bize vakit kaybettirir ve gereken önlemleri gereken zamanda almamıza engel olur. Bu da toplumun akıbeti için hayırlı olmaz.
Ahiret Anlayışı, toplumun geleceğine/ahiretine (de) inanmayı, yani ve dolaysıyla uzun vadeli toplumsal planlar yapmayı gerektirir; ki buna felâket yönetim planları, eğitim planları, şehircilik planları ve nicesi dâhildir. Aslında bu, o toplumun bireylerinin sürekli bir tefekkür hâlini gerektirir. Ya da en azından, diyebiliriz ki, Kur’an bu tefekkürü emreder. Bu (tefekkür hâli ile kastedilen), ne ahiret için dünyanın aksatıldığı ne de dünya için ahiretin aksatıldığı, fakat ikisinin de birlikte kol kola ilerlediği bir ibadet hükmündedir.
29.04.2025