Cennet Müfredâtı

İnsan’a öğreten Rabbi’dir. Bir beşer, bir beşere bir Harf dâhî öğretemez. Şu hâlde, okulun amacı nedir?

İnsan’a öğreten Rabbi’dir. Bir beşer, bir beşere bir Harf dâhî öğretemez. Şu hâlde, okulun amacı nedir?

Bu soruyu cevaplamadan önce, cevabın mimarisinden söz edelim. (1) Önce bir ideal düşünürüz; Akıl vasıtası ile, Vicdan’ımızı dinleyerek, Vahy’in rehberliği doğrultusunda. İlâhî İlke’ler bellidir, dolayısıyla Eğitim’in Ontolojik İlkeleri de Kur’an tarafından kuşatılır. Fakat beşer kusura tâbîdir, yani çoğunlukla kusurludur. O zaman; (2) beşerî olanı İlâhî Olan’a göre ölçeriz.

İlâhî Olan’a göre ölçmek, ne demektir? Yaratıcı’yı, kurduğumuz yazılımların denetiminde/ölçümünde rehber edinmek demektir. Peki bu ne demektir? Yazdığımızı, Yaratıcı’mızın belirlediği Fıtrat’ımıza olan uygunluğu üzerinden değerlendirmek demektir.

Şu hâlde; ideal eğitim, İnsan Fıtratı’na uygun olan eğitimdir. Fıtrat, yani Tabiat, ise Tek-Din’dir. İdeal eğitim bu ise, hatalı eğitim (sistemi) fıtratı bozan ve kişiye zulmeden eğitim sistemidir.

Aslında böylesi bir beşerî sisteme “eğitim” demek yakışık olmaz. Bu, olsa olsa bir “beşerî sistem”dir. Tabîidir ki, bunlar da İlke’lerden ilham alınarak oluşturulur, İlke’nin her Yazı’ya esas oluşu sebebiyle. Fakat fıtratı bozan beşerî sistemler, İlke’lere erişimi “kapatır”, “Neden?” sorusunun üzerini “örterek”. Kâfir, “(hakikati) örten” anlamına gelir ve kâfirler özellikle fıtratı bozan sistemi savunur; dolayısıyla zulmeder. Toparlarsak; fıtrata uygun olmayan sisteminler kuranlar da, bunları savunanlar da Kâfir ve Zalim’dir.

Kelime’lerin anlamlarının unutulduğu bir Çağ’da yaşıyoruz, o yüzden tane tane, açıklayarak yazdık. “Ki bize haber verilmedi, demesinler”.

Bu minvalde; öğreten Rabb ise, ve İlâhî İlke’ler belirtilmiş/belli ise, Kişi’nin pek çok Alan’da (nasibince) gelişmesi mümkündür. Keza Allah, İnsan fıtratını aksi biçimde kısıtlamış değildir; aksine İslam bize tüm Alan’ların Tevhid’ini (Birlik’ini) vahyeder. Şu takdirde, tek bir Kişi, pek çok İlim ve Sanat alanında kendisini geliştirebilir.

O zaman, beşer (imkânı olduğu hâlde) neden kendisini kısıtlar? Çünkü tüm Alan’ların aynı İlâhî İlke’lerin tecellîsi olduğu hakikatini idrak edemez. Dolayısıyla Muhayyile’si belirli bir yönde kısıtlanır. Aynı sebepten, farklı disiplinlerin bakış açılarına yabancılık hisseder ve bu sıkça anlaşmazlık ve çatışmalara sebep olur.

Ayrılık ve ayrıklık, hayatın her alanında olduğu gibi, eğitime de yansır. Müfredât, meselelerin ayrı ayrı ele alınmasına denir ve bu ayrıklığın Tevhidî bir bakış açısı ile ele alınmasına İslam Müfredâtı denilebilir. Bunun ise esası, İnsan Fıtratı’na dolayısıyla Yaratıcı’ya duyulan İnanç’tır.

Öğrenmenin ve öğrenme sürecinin huzurlu ve keyifli geçmesinden ötürü, buna Cennet Müfredâtı da denilebilir. Gerçekten de, Cennetvârî ülkelerin müfredâtı Bütüncül Anlayış’a dayanır ve İlke’lerin edimini amaçlar.

Doğuda ve Batıda, nerede olursa olsun, bu Bütüncül Anlayış’ı benimseyenler doğru yoldadır. Ötekiler ise, kendilerine “İslamcı”da deseler, hata etmektedirler ve hataların bedelini (Allah’ın Adalet’i gereği) er ya da geç ödeyeceklerdir.

Gerçek ve samimi Müslüman’ın, müslüman olduğunu bağıra bağıra haykırmasına lüzum yoktur. Dürüst olduğundan haykırarak bahseden birisinin dürüstlüğünden şüphe duyarım. Huzurla kitabına bakana ise her zaman saygı duyarım.

Görüyor musun, şu engel olanı
Bir kulu, salat ederken

Alak Suresi 9-10. Ayetler

31.03.2025

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 590

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir