Bu sefer, dertleşmek için yazıyorum sadece. Zât’ın Mahall’i hakkında yazdıktan sonra, bir atalet kapladı üzerimi; belki kibrimdendir. Kibrimden gelebilecek her türlü musibetten Allah’a sığınırım.
Zât’tan, O’nun Ahadiyyet’inden sonra, yazılabilecek hiçbir şey yok; çünkü O’ndan ötesi yok. Hoş, öncesi de yok ya…
Fakat Ben ile Zât özdeş değil. Aynadaki yansımda ile Asl’ı gibi. Ben’in vazifesi, Zât’a secde ve rabıta etmek.
Bazı şeyler hiç değişmez. Mücadele gibi. Gerçi onun da ritmi değişir/değişebilir fakat mevcudiyeti değil. Değilse kendimizi karanlıkta buluruz. Mücadeleden kaçan kendisini nefsinin karanlığında bulur, sonuna kadar götüren ise Ahadiyyet’in Karanlığı‘nda. İronik biçimde; nefsin cehalet karanlığı, Ahadiyyet’in Dipsiz Karanlığı’nın bir gölgesidir.
Bu iki karanlığı karıştırmamak gerekir. Aradaki esas fark, İdrak’tir. Mesela; birisi hiç gözlerini açmamış birisinin körlüğüdür; ötekisi ise görülecek her çeşit Rüya’yı görüp, Rüya’yı kendi eliyle kapatanın Karanlığı’dır, Ahadiyyeti’dir. Keza O’nun Rüya’sının Tek-Gerçek’i, O’nun Zâtı’dır. Yalnızlığıdır.
Bundan sonra – hoş, “sonrası” yok da – o, İnsâniyet hırkasını giyer ve seyrine devam eder.
İnsan-ı Kâmil’in de bir nefsi vardır, “var olan her şeyin bir nefsi vardır”. O da yer, içer, çarşı pazar gezer, işine gider, eşiyle buluşur… Bununla birlikte, onun İlâhî sisteme erişimi vardır. İnsan-ı Kâmil’in, İlâhî tasarrufu edinişi ve İlâhî sistemi öğrenişini yazamayız. Keza Yazı’nın geleceği Son Nokta, O’nun Ahadiyyet’ini ve Samediyyet’ini yüceltmek/tesbih etmekten ibarettir.
Gerisi mübarek zatların muhabbetinde sırlıdır. Sırrı arayan, dostu arasın.
Böylece kitabımız tamamlanıyor. O’nun hakkında anlatılabileceklerin sınırına geliyoruz.
Bu, O’nun uykuya dalışının ve kendi kendisini uyandırışının, Uyanış’ın hikâyesinden başka bir şey değildir.
03.02.2025