Ruh’un Ölümsüzlüğü

Açıkça beden olmadan Ruh mesken tutamaz, fakat anlamsız bir yaşam da boşa harcanmış gibidir. Bununla birlikte, Ruh’un yaşamda ve güzelliğinde bulduğu anlam, Tanrı’nın Hafıza’sında kalıcıdır-ebedîdir. Beden ise toprağa geri döner.

Ruh ile Kurulan İrtibat

Yazdıran Sebep, aynı zamanda Yazılan’ın yol göstericisidir. Onunla kurduğumuz irtibat, mürekkepin akış yolunu belirler.

Peki yazdıran İç’sel gerçekliğimizle, Kendilik’mizle olan irtibatımız zedelenirse ne olur? O zaman da, tabiî olarak, yazamaz hâle geliriz. Bu durumda, öncelikle özümüz ile olan irtibatı neyin zedelediğini keşfetmemiz ve bu sorunu çözümleyerek bu irtibatı kurmamız gerekir. Bazense elimizde olmayan zorunluluklar devreye girer ve bazen de zaman bunları kendiliğinden çözer.

İstisnaları kenara bırakırsak, İç-Dış Diyalektiği’ni burada genel bir durum olarak görebiliriz. Fikirlerimizin sûdur ettiği tek gerçek kaynak olan İç Dünya’mız ile bize çeşitli koşullar dayatan Dış Dünya sürekli bir çatışma içindedir. Anlaşılacağı üzere ruhânî kişilikler, İç gerçekliğimiz olan Ruh’un varlığına Dış gerçekliğimiz olan bedenin ihtiyaçlarından daha çok önem verirler.

Ruh’un Ölümsüzlüğü

Açıkça beden olmadan Ruh mesken tutamaz, fakat anlamsız bir yaşam da boşa harcanmış gibidir. Bununla birlikte, Ruh’un yaşamda ve güzelliğinde bulduğu anlam, Tanrı’nın Hafıza’sında kalıcıdır-ebedîdir. Beden ise toprağa geri döner.

Böylece düşüncemiz ebediyete yöneldiğinde, ve kendisine asla kaybolmayacağı bir dayanak aradığında, Ruh’un Ölümsüzlüğü fikri Zihin’de canlanır.

Bu durumda İç’sel anlam arayışı, Dış koşullardan ve arzu nesnelerinden fedakârlığı gerektirir. Bu “fedakârlık” ya dini ritüeller (oruç gibi) ve emirler (“dedikoducudan uzaklaşmak” gibi) aracılığıyla, ya da Metafizik anlam arayışı ile kendiliğinden gerçekleşir – İç’e yakınlaşan Dışarısı’ndan uzaklaşır (ve Şeriat – temel ahlak kuralları – tam olarak bunun bir hazırlığını sağlar).

Ruh’un Ölümsüzlüğü fikri (veya arketipi), Ruh’un inkâr edilmesi ile bilinç-dışına itilir ve pek çok kez kendisini “bedenin ölümsüzlüğü” şeklindeki ölümsüzlük kompleksi olarak gösterir. İnkârlarından ötürü akıl tutulmasına uğrayanlar, çevrelerindeki tüm bedenlerin öldüğü gerçeğini yok sayarak, “ileride bedenlerin ölümsüz hâle geleceği” fikrine bile kapılabilirler. Ölüm gerçeğinin kısmen kabul edilebildiği yarı-bilinçli durumda ise, bu kompleks çocuklara (bir sonraki jenerasyona) yansıtılır – (“benim başaramadıklarımı başaracaksın”). Gene burada da, Ruh’un Ölümsüzlüğü fikrinin, (nefsânî-psikolojik düzeye) indirgenmiş bir yansımasını görürüz.

15.09.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 520

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir