Bâkî Olan

Bizden bağımsız olarak İlâhî Arketip, “İlâhî” olmasından mütevellit, ezeli ve ebedi bir hakikat olarak Bâkî kalır.

Enstrüman’ın “Güç aktarma aracı” olduğunu söylemiştik. Dolayısıyla, “Anlatı’sı Güç Olan”ın da Anlatım’ı için bir Enstrüman gereklidir. Güç olmasaydı, Enstrüman da gerekmeyecekti; Aktarma Derdi olmasaydı, Aktarım da olmayacaktı. Buna, yani Aktarma Derdi’ne, Anlatma Derdi de diyebiliriz. Kısacası; Dert Sebep’i, Sebep Süreç’i, Süreç ise Anlatı’yı meydana getirir.

Enstrüman’ı olmayanın, “An’la’t’ması” bu sebepten mümkün değildir. Tanrı’nın bile Anlatan Kuvveti olarak Cebrail’i vardır. Gene aynı sebeplerden, Kendisi’nden başka hiçbir şey(i) olmayan Zat da, “Dil’e gelmez”, yani “Anlatı’sı mümkün olmayan”dır.

“Anlatı’sı mümkün olmayan”, tam da Anlatı’nın Merkez’inde yer aldığı için anlatılamaz. Fakat O’na yönelmediğimiz takdirde, anlatacak bir şey de kalmaz. Dolayısıyla, Anlatacak Olan, “Anlatı’sı imkânsız olan”ı anlatmak isteyenden başkası değildir.

“İmkânsız’ı anlatmak” demek, “mümkün varlıklar düzeyi”ne henüz “tenezzül etmemiş olan”ı çağırmak anlamına gelir. Mitos’larda, yani Mitik Anlatı’larda, bunu bir “Gök’ten iniş” teması olarak görürüz. Bunun için, “sağ eliyle Yıldırım’ı tutan adam/tanrı” olarak, Zeus imgesinden daha uygun bir imge bilmiyorum. Sonuçta, “İmkânsız’ı anlatmak” için “mümkün varlıklar düzeyi”ne henüz “tenezzül etmemiş olan”ı çağıranın hikâyesi, pek çok Mit’te “Yıldırım(ın inişi) ile Yaradılış” olarak anlatılır.

Tabii, eskiler sembolik düşünebilme kabiliyeti konusunda, kesinlikle bizden daha iyi durumdaydı. Fakat beşer zihni, antropomorfik (insan biçimci) sembolizmi, putlaştırmaya meyilli olduğundan (ve tarih sahnesi bu putlarla dolu olduğundan), Kur’an bunlara yer vermez. Gene de, Yıldırım kendisine Rad Suresi’nde yer edinir. (Arapça “Rad”= Türkçe ”Yıldırım”) İlâhî Arketip’ler, eskiden düşüncenin görünür formlarına Mit’lerde bürünürken, Kur’an bizzat Arketip’in kendisini Kelâm olarak indirir. Özünde ise, Bâtın’ın Zâhir oluşu açısından, Din’in esası Zaman’a bağlı olarak değişmez. Sadece görünür formlar kısmî çeşitlilik gösterir. Hatta, bu bile ancak detay düzeyinde kalır. “Yıldırım’ı tutan”, Kadim Dem’de “ne ise odur”. Gözleri kesrete bakanların gözlerinden, Peygamber’leri sorumlu tutamayız.

Asıl konumuza dönecek olursak… “İmkânsız”, “anlatılamaz” olduğundan, ona olan bu çağrı, bir çeşit “parçalanma” ile sonuçlanır. Simyada Ateşlenme’de bahsettiğimiz gibi, bu “bağların parçalanması”, İlksel Ateş’i meydana getirir. Bu tüm Anlatı’ların temel enerji kaynağıdır.

“Bağların parçalanması” ise, en sade biçimde “Akl-ı Meaş’ın (Rasyonel/Yüzeysel Akl’ın) Varlık hakkındaki kalıp ve önyargılarının parçalanması” olarak düşünülebilir. Tabii, tüm yazdıklarımız, yani İnsan Nefsi hakkındaki tüm bilgiler, Nefs’in “yansıtma mekanizması” ile Dışarı’da yani (Dış) Âlem’de de görülebilir.

Batılı Dış Dünya’ya, Doğulu İç Dünya’ya daha çok değer atfettiği için, Arketip’i bu yönelişinde arar. Ve lâkin, bizden bağımsız olarak İlâhî Arketip, “İlâhî” olmasından mütevellit, ezeli ve ebedi bir hakikat olarak Bâkî kalır.

02.06.2024

Emin Ali Ertenü
Emin Ali Ertenü
Articles: 511

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir