Bir önceki başlıkta Varlık Manzarası’ndan bahsettik. Asl’en Gerçek, apaçık bir biçimde İnsan’ın gözü önündedir ve Kitap’ta yazdığı üzere, “nereye dönerseniz dönün Allah’ın Vechi oradadır” (Bakara/115). Biz, her İnsan’ın Gerçek Olan’ı ve onun isim, sıfat ve fiillerini, onun gizemlerini keşfedebileceğine inanıyoruz. Tabii ki öğreten Rabb’dir ve “herkes O’nun ilminden O’nun izin verdiği ölçüde nasiplenir” (Bakara/255).
Düşünüyoruz ki, Hakk’ın İnsan’dan dileği de budur ki; Kur’an’da 1) okumasını, 2) akletmesini ve 3) yaratılmış varlıklardan “öğüt almasını” emir ve beyan etmiştir. Anlıyoruz ki Kur’an’da bahsi geçen bu emirlere uyulmadan, Kişi İnsan’laşamaz, Müslüman olamaz. Zira bu buyruklar Dîn’in yapı-taşlarıdır (Kur’an’da pek çok kez vurgulanmaları ve Muhkem ayetlerin başlangıcını oluşturmaları bakımından).
Belli kurum ve kuruluşların, ideoloji bağnazlarının ve Felsefe’yi bir çeşit söz oyunu veya kendilerine “repütasyon” katan bir çeşit araç sananların iddialarının aksine; Felsefe “bâriz” olan ile başlar. Görünen dünyanın ötesindenki hakikatlerin keşfi için, önce aklederek bu “bâriz” olanları kelimeleştimemiz gerekir. Öte/Aşkın hakikatlerin keşfi için ise, öncelikle “görünen dünya”nın ötesinden, bunlara aşkın [transandantal] başka “gerçeklerin” varlığına iman etmek gerekir. Bu İnanç ki, Felsefe’nin de başlangıcını oluşturur. Tabii burada “Birey’in akletmesi” anlamına gelen Gerçek Felsefe’den bahsediyoruz. Kimilerinin Felsefe hakkında şuradan buradan duyduğu, Felsefe’yi hayatın dışına iten tanım ve iddialardan değil.
Özetle ifade edecek olursak: Kendi’si için, “Kelime’ler ile Akl’eden” her bir kimse, gerçek anlamda Felsefe yapmaktadır. Keza “filo-sofos” yani “bilgeliği seven” kişinin tavrı zaman-mekân (çağ-coğrafya) fark etmeksizin budur.
Şimdi, bunlardan neden bahsettik? Çünkü buradan Varlık Manzarası’na geçmek istiyoruz. Bunun içinse, “varlıkların birbirleri ile ilişkili bir Bütün oluşturdukları Manzara” demiştik. Kimi çağdaşlarımız ve özellikle Modernler için böyle “bâriz” gerçeklerden söz etmek (Manzara gibi) tuhaf ve gereksiz görünebilir. Fakat her bir hür ve özgür İnsan için, Varlık’ın bilgisinin keşfi ancak “bâriz” olan ile başlayarak, “Kelime’ler ile Akl’ederek” mümkündür.
Diyeceğiz ki; Varlık hakkında bilgi edinmek öncelikle öte ve aşkın olana iman ile, sonra da Varlık Manzarası’nın Seyr’i ile mümkündür. Tüm İlmî faaliyetlerin ve İnsânî Yaratım’ın bu şekilde bir “Seyir İşi” olduğundan bahsetmiştik. Şimdi bunu biraz açalım.
Varlık Manzarası’nda, varlıkların birbirleri ile ilişkili olduğunu söylemiştik. Onları aynı manzaraya toplayan da budur. Öte ve aşkın olana imanımız ise, varlıkları birbirine bağlayan “görünmeyen” başka varlıkların olduğunu fark etmemizi sağlar. Bunlar ise varlıklar arasındaki Bir’liği tesis eden kabiliyet/kuvvet/melekelerdir. Böylece bâriz olandan başlayarak, aşkın olana inancımız ile yönelerek, bu melekeleri keşfetmeye başlarız. Mutlak kabiliyet/kuvvet/melekeler de ancak Mutlak Varlık’a ait olacağından, bunlar için “Varlık’ın Melekleri” diyeceğiz.
16.08.2023
Şiirsel biçimde ifade edecek olursak;
İman
İmanımız aşkadır
Ve aşkın olanadır
Bu ki “sadece Sen”, diyenlere
Meleklerin secde edişidir.
18.08.2023